7 Mart 2017 Salı

Okunanlar & İzlenenler - Ocak 2017






Ocak ayı, elektrik kesintisi ve kar tatili nedeniyle evde sakince vakit geçirdiğim bir ay oldu. Şehir Tiyatroları biletlerinin satışa çıktığı günü kaçırmıştık, bu yüzden tiyatrosuzdu da. Ama iyi oldu, her hafta farklı bir oyun izlemek beni biraz yormuştu. Perşembe akşamlarını evde geçirmek de güzelmiş, özellikle Ocak’taki soğuklarda :).



Okunanlar


Alice Harikalar Ülkesinde

Puffin Classics basımı Alice’s Adventures in Wonderland’i alınca önce Türkçesini tekrar okumak istedim. Yıllardır bir sürü farklı uyarlamasını gördüğüm, sıkça alıntılarıyla karşılaştığım hikâyeleri tekrar okuduğumda hep aynı şeyler hissediyorum, Alice’te de değişmedi bu. Birçok detayı hatırlıyorum ama aklımda bunlar bir türlü sıraya oturmamış. Alice’i, Cheshire kedisini, saatini kontrol eden tavşanı hatırlıyordum, ne kadar çok ince detayı atladığımı tekrar okuduğumda fark ettim.


“Alice’i kim bilmez?” diye düşünmeyin, aslında tam da çok bildiğimiz için ara sıra tekrar okumak gerekiyor. Fazla bildiğimiz detaylardan uzaklaşıp, yalın hikâyeye ulaşmak için.

Bir de her hikâyenin okunduğu zamana göre farklılaşması durumu var. Mesela ben Wonderland’i eğlenceli, masalsı bir harikalar diyarı olarak hatırlıyordum. Ne kadar merak uyandırıcı ve hatta korkutucu olduğunu unutmuşum. Lewis Carroll’ın aklımdaki imajı da değişti. Çocuklara masal anlatan biri değil de, LSD ya da benzeri bir halüsinojenin ilhamıyla eğlenceli bir hikâye kurgulamış biri artık. Büyülüp küçülmeler ya da zaman hakkında bilgece konuşan tavşanı okudukça aklıma Disney animasyonu değil, Aldous Huxley’nin Algı Kapıları geliyor artık :).

Deli Kadın Hikâyeleri




Mine Söğüt ile önceki yıl Beş Sevim Apartmanı’nı okuduğumda tanıştım. Aslında Cumhuriyet’teki köşe yazılarını okuyordum ama ikisinin aynı Mine Söğüt olduğunu algılayamamıştım bir türlü. Psikolojik detayların olduğu, tekinsiz ve gerilimli öykülere bayılırım, bu kadar güzel kurgulanmış ve etkileyici bir romanı kaçırdığım için üzülmüş, geç de olsa yakalayıp okuduğum için çok memnun olmuştum.

Hemen Deli Kadın Hikâyeleri’ni de aldım tabii ki. Bir süre kitaplıkta bekledikten sonra beni ancak çağırabildi.

Kitabın adı çok net, 21 tane Deli Kadın Hikâyesi’nden oluşuyor. Bahadır Baruter’in hikâyelere yakışan çizimleri ile.

“Delirerek ölenlere…
Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.
Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,
doğurmaya mahkûm,
çocuklarını kaybetmekle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınların delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağı atacağım.”

Kadınlıklarının laneti ile deliren yirmi bir kadın. Yirmi bir kadının rahatsız edici, iç acıtan hikâyesi. Açık açık göze sokmadan, bazen bir kelimeden bazen bir cümleden yakalayıp içinizi soğutan detaylarla dolu. Belki de bu yüzden çok etkileyici.

Madame Bovary



Evdeki Madame Bovary kalabalığının bir ucundan tutmam gerekiyordu :). (Instagram’da kaçıranlar için not: Geçtiğimiz kitap fuarından Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisinin Madame Bovary baskısını almıştım. Eve geldiğimde fark ettim ki yakın bir zamanda Can Yayınları baskısını da almışım meğer. Sonra sahaflarda kapağını beğendiğim için Remzi Kitapevinin eski baskısını da aldım, üstüne başka bir şey ararken annemin kitaplığında bir Madame Bovary daha buldum :) )



Madame Bovary, Fransız Gustave Flaubert’in 1856’da yazdığı, romantizmden sıyrılıp idealizme kaydığı için o yıllarda büyük tartışmalara konu olmuş romanı. Nurullah Ataç, Remzi Kitabevi için çevirisine başlıyor ancak tamamlayamadan vefat edince Sabri Esat Siyavuşgil devam ediyor. Remzi Kitabevi demişken, önsözde bunu okuyunca fark ettim ki meğer benim sahaftan aldığım eski Remzi baskısı ile Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi baskısı aynıymış :).

Klasikleri Hasan Ali Yücel serisinden okumayı tercih ediyorum. Çoğu yayınevinin yeni çevirileri bende dublajlı yabancı film tadı bırakıyor. Hikaye 1800’lerde geçiyor ama konuşmalar tamamıyla günümüz Türkçesi. Bazı çevirilerdeki ne olduğu anlaşılamayan cümlelere girmiyorum bile.

Taşrada sıradan bir burjuva olan Doktor Bovary’nin karısı Emma Bovary, aşkı, hayat standartları yetmeyen, hep daha fazlasını isteyen, evliliğinde sıkışmış bir kadın. Romanlarda okuduğu aşkları, şehir zenginlerinde gördüğü lükse ulaşmaya çalışırken ilerliyor hikâyesi.

Benim en çok sevdiğim yanı ise, Gustave Flaubert’in Emma’yı kötülemeyip aşağılamaması, onun üzerinden ders vermemesi oldu. Kocası Charles’ın şapşallığı, eczacı Homais’nin “Erdal Bakkallığı” da en az Emma kadar eleştirilen karakterler.

Klasikleri zaten sevdiğim için hızlı ve çok keyifli bir okuma oldu ama gerçekten de eklendiği listeler boşuna değil, herkesin okuması gereken romanlardan biri.

National Geographic Ocak sayısı



Instagramda bol bol paylaştım ama kaçırdaysanız da mutlaka alıp okuyun. National Geographic’in sitesinde eski sayılar satılıyor, tükenmemiştir herhalde.
Cinsiyet, cinsel eğilim, cinsiyetçilik ve kadın algısı üzerine çok güzel yazılar var. Ufkumu genişletti diyebilirim.

Filmler

La La Land


O kadar Oscar’ı hak etti mi, en iyi filmi almalı mıydı, Emma’ya neden ödül verdiler tartışmaları süredursun, La La Land son zamanların en iyi filmlerinden biriydi.


İzlerken çok çok iyi vakit geçirdim, mutlu oldum. Bitince içimde bir sızı kaldı, günlerce soundtrackini dinledim. Hala City Of Stars’ı dinlediğimde garip hissediyorum, mahsunlaşıyorum sanki :).



Hala izlemediyseniz mutlaka izleyin. La La Land tarzı, kurgusu ve konusu ile yıllarca adı hatırlanacak ve izlenecek bir film. Bilmem ne bilmem ne 10 Film/50 Film/100 Film listelerinde mutlaka yer alacak ve hani onlu yaşların sonuna doğru küçükken kaçırdığımız filmleri izlemeye başlamıştık ya, bu sıralar yaşı tutmayanlar da yıllar sonra bu filmi mutlaka izleyecek.

Anthropoid



Nazi dönemine dair gideremediğim bir merakla doluyum, döneme dair filmler de çok ilgimi çekiyor.

Anthropoid’in konusu da Nazi işgali altındaki Çekoslovakya’da geçen gerçek bir olaya dayanıyor. Prag’da, Soykırım’ın mimarı olarak görülen üst düzey Nazi yetkilisi Reinhard Heydrich’e yapılan suikastı anlatıyor.
Gerilimli, merak uyandırıcı bir film. Ben en çok filmin soğuk ya da askeri olmamasını sevdim, yani sadece suikastı nasıl yapacaklarına dair detaylarla dolu değildi. Konuyu dağıtmadan, çok da suyunu çıkarmadan, Nazilere karşı çalışan bir grubun umudu, karamsarlığı ve görevleri etrafındaki günlük yaşamları ile ilgili detaylarla ilerliyordu.

Çalgı Çengi İkimiz


çalgı çengi ikimiz ile ilgili görsel sonucu

Çalgı Çengi’yi ve Behzat Ç.’ye konuk oldukları o bölümü defalarca bayıla bayıla izledim. İkincisi ise büyük hayal kırıklığıydı. Çok zorlama bir film, söyleyebileceğim tek şey kötü olduğu.

Jackie

jackie ile ilgili görsel sonucu

Filme dair en sevdiğim şey kurgusu oldu. Suikasttan sonra Jackie Kennedy ile yapılan röportaj üzerinden ilerlemesini çok sevdim.

Natalie Portman içinse genel hisleri paylaşmıyorum :). Tamam çok iyi oynuyor, John F. Kennedy’nin öldürülmesinden sonraki sahneler efsane olabilir ama Jackie gibi konuşmakla mükemmel bir oyunculuk sergilemiş olmuyor. Bana çok abartılı geldi ve Natalie Portman’ın oyunculuğunun filmi aşağı çektiğini düşünüyorum. Dümdüz Kennedy suikastını anlatan öylesine bir filme bu haliyle Natalie Portman’ı koysalar, bu sefer de kadına yazık olmuş çok iyi oynamış diyebilirdim. Ama bu haliyle film Natalie Portman'dan çok daha iyi.

Snowden

snowden ile ilgili görsel sonucu

Meşhur Edward Snowden’ın Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesine ait dataları elde etmesinin ve yayınlamasının hikâyesi. Olayı az çok takip edebilmek için belgesel gibi izlenebilecek bir film.

Bildiğimiz şeylerin ilanıydı, evet herkesin her adımını izleyebilirler, evet çok pis işler dönüyor vs. Sonra tüm bunlara bir de “bu adam ajan ya” ekleniyor. Olaydaki garipliklerin filmde es geçilmemesini özellikle sevdim.

Olanlar Oldu


Çalgı Çengi 2 hezimetini atlattıran film oldu :). Trakyalı olduğum için belki de, Ata Demirer’in Trakya/Ege komedilerini çok seviyorum. Çok eğlendim, baya güldüm. Eyvah Eyvah’ın devam filmlerinden daha güzeldi.

Diziler

Sherlock



We are all Sherlocked. Ne diyeyim yine tadı damağımda kaldı. Tam izlemeye alışmışken sezon bitiyor sinir oluyorum. Üçüncü sezondan daha çok sevdim, özellikle son bölüm çok iyiydi. Sherlock’un bu tarz bölümlerini seviyorum, en iyisi ilk sezonu bir daha izleyeyim :).

Gilmore Girls


Faaliyet yaparken dikkatimi fazla vermeden izleyeceğim bir dizi bulunduruyorum, bu sıralar listemde Gilmore Girls var. Cnbc-e yayınlanırken birkaç sezonunu izlemiştim, şu an ikinci sezonun ortalarındayım hala izlemediğim bölümlere gelemedim. Rory, Lorelai, Luke, büyükanne ve büyükbaba ve Stars Hollow bana iyi geliyor.

Hayat Şarkısı

hayat şarkısı ile ilgili görsel sonucu

Faaliyet yaparken izlediğim dizi. Bayram Bey’e bayılıyorum :). Biraz sıkmaya başladı sanki, gereksiz uzuyor konu ama odamı toplarken ya da defter doldururken iyi gidiyor.

Pride & Prejudice


Gurur ve Önyargı’nın 1995 BBC yapımı mini serisi. Altı bölüm, her bölüm yaklaşık bir saat. En sevdiğim Gurur ve Önyargı uyarlaması oldu diyebilirim. Zaten Mr. Darcy kim olabilirdi diye bir formül bulunsa sonucu mutlaka Colin Firth çıkardı. Harika olmuş, yaşlılığını yapsınlar şimdi de oynasın :).

Stranger Things



Yazın yayınlanırken çekmiştim, bilgisayarımda kaldı öylece. Ancak canım çekti de izlemeye başladım ve çok sevdim.
X-Files ile ergenliğini geçirmiş biri olarak konusu zaten ilgimi çekmişti :), bir de 80’lerde geçmesi, Mike, Dustin ve Lucas’ın çetesi iyice bağlanmama neden oldu. Son bölümü izlemedim, saklıyorum, güzel bir an yaratıp abur cuburumu hazırlayıp keyifle izleyeceğim.

Alışveriş

Oysho İndirimi

Evde vakit geçirmeyi çok sevdiğim için ev kıyafetlerini de çok seviyorum. Her sene Oysho indiriminden birkaç parça alıyorum. Aslında pek de indirim olmuyor ama zaten acil ihtiyaçlar değil ama beğenip alacağım ürünler, az da olsa indirimli almış oluyorum.

Bu indirimde de sezonda beğendiğim ancak stoğa bir girip bir tükenen Snoopy’li üstü aldım. Altını tercih etmedim, çok tüylü geldi, giyince tostoparlak panda gibi oldum. Bir de şartlar nedeniyle uzak kaldığım (kahrolsun sabahları altıda kalkmak) hayat görüşümü belirten Mr. Wonderful üstü aldım. Altlarına da uygun renkli kareli pantolonlar.

Kitap

Aşk ve Gurur

Sahaf gurum Segese Aşk ve Gurur’u aldığında fotoğraflarına bayılmıştım. Nadir Kitap’takilerin durumu çok da iyi değildi, ben de beklemeye karar vermiştim. Ara ara aratıp yokluyordum ki sonunda iyi durumda bir tane bulup aldım :).

The Nutcracker

Bookdepository alışverişim aslında Aralık’ta sipariş vermiştim ama ancak geldi. Bu serinin kapaklarını çok seviyorum, alacağım birkaç kitap daha var.

Bershka – kırtasiye alışverişi

Bershka’nın internet sitesinde kırtasiye ürünleri görmüştüm ama baktığım hiçbir mağazada rastlayamadım. İnternette hem indirim hem de bedava kargo olunca bulabildiklerimi aldım.

Muji Kalemler



Aldığım için çok memnunum, harika bir setmiş. İncecik uçlu renkli kalemlere ihtiyacım vardı zaten. Zebra Sarasa kadar yumuşak yazmıyor ama jel kalem özelliği bu incelik için harika.
Yazısı şurada



Ocak ayında Aralık'ta bir türlü gönderemediğim hediyeleri paketleyip gönderdim. Geniş zamanda, canım isteyince hediye paketlemeyi seviyorum. Zaten apar topar yaptığım paketler çok dandik oluyor.



Morcivert_Sapkali'nin benim için yaptığı asa :). Bol bol oynadım.


Ocak ayının Instagram stories'i için tıklayabilirsiniz:

1 yorum:

  1. İlham dolu bir yazı olmuş! Gurur ve Önyargı dizisini mutlaka değerlendireceğim. 💗

    YanıtlaSil