My Brodmann Area 10Dış dünya ile başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.

27 Ocak 2017 Cuma

Postcrossing Hikayeleri I



Postcrossing ile gelen her kart beni çok mutlu ediyor. Bir kere, beklemediğiniz bir anda, tanımadığınız birinin sizin için hazırladığı bir kartı elinize almak harika bir duygu. Biraz merak, biraz mutluluk içeriyor ve bağımlılık yaratıyor.

Ama bazı Postcrossing deneyimlerim diğerlerinden biraz daha özel. Jan ile olan kartlaşmamız da onlardan biri.

Jan'ın adresi Eylül sonunda aldığım adresler arasında çıkmıştı. Hemen profiline baktım, otobüs şoförüydü, çayı çok seviyor ve bütün gün içebilirdi. Ve ülke bayraklarının kartlarını biriktiriyordu.

Türk bayraklı kartları daha önce de görmüştüm ama yabancı hesapların çok hoşlanmayacağını düşünüp almamıştım. Aklınızda olsun, gördüğünüz zaman bir iki tane alın. Bayrak biriktirmek Postcrossing'te popüler çünkü, ben birkaç kişiye daha rastladım.

Ben de Jan'a alttaki kartı seçtim ve gönderdim.



Jan'a kartı ulaştı, Postcrossing'e girişini yaptı ve favorisi olarak işaretledi :). Bana mesaj atıp adresimi istedi.

Ve kötü hissettiğim, kötü geçen bir günün sonunda eve geldiğimde, annemin yatağımın üzerine bıraktığı bu kartı buldum.



Profilimde Van Gogh müzesi ve Van Gogh kartlarını sevdiğimi yazdığım için bana bu kartı seçmiş. Arkasına da bir sürü Van Gogh pulu yapıştırmış :):



O kadar mutlu oldum ki. Bunu düşünmesi, sevdiğim, beğeneceğim bir kart bulup hazırlaması çok ince bir davranış.

Bunu birkaç kez ben de yaptım aslında. Çok sevdiğim veya özenli bir kart aldığımda gönderene teşekkür mesajı atarken adresini de istiyorum. Ve bir de kartla teşekkür ediyorum. Ama bunu yaparken tamamen kendimi düşünüyordum :). O kişiye bir kartla teşekkür etmek, onun için hazırlık yapmak beni mutlu ediyor. Bunun karşımdakinin ne kadar hoşuna gidebileceğini hiç düşünmemiştim açıkçası.


İşte size Postcrossing'e katılmak için bir neden daha 😊. Her ülkeden kart alıp her ülkeye kart göndermek, çok sayıda karta sahip olmak gibi hedefler koyabilirsiniz kendinize, ya da böyle daha özel küçük detaylar ile de ilgilenebilirsiniz. Tamamen sizin ne beklediğinize kalmış.


341

MUJI Jel Kalemler


Bence Zebra Sarasa’dan çok daha güzel yazıyorlar 😍.

Aslında bire bir karşılaştırmış sayılmam, çünkü Zebra Sarasa’larda 0.5 kullanıyorum. Mujilerimi ise 0.38mm tercih ettim. Ama Zebra Sarasa’ların 0.5’inde bile jel kalem hissi kaybolmuştu kesinlikle daha sert yazıyor. Benim aradığım ise sertlik değil incelik, bu nedenle 0.38 Muji’ler hayalimi fazlasıyla gerçekleştirdi.


Muji jel kalemleri Bullet Journal sayfalarında görüp duruyoruz, ben açıkçası dönemsel bir popülerlik olarak düşünüp burun kıvırıyordum. Bir dönem Stabilo çok popülerdi, bir ara Zebra Sarasa, sonra Staedtler. Tamam hepsi kaliteli markalar, kalemleri de benzerleri arasında en iyilerinden ama her popüler markayı alıp evde kalem biriktirmek ne kadar doğru?

“Yeterli kalemim var. Yeni kalem istemiyorum.” kararımı da Muji ile Morcivert_Sapkali kırdı, iyi ki de kırdı 😉.



Muji’nin 0.38, 0.5 ve 0.7 mm kalınlıkta jel kalemleri var. Günlüklerimde kullanmak için ipince kalemlere ihtiyaç duyduğumdan 0.38 olan seti tercih ettim. Dokuz farklı rengi var. Hepsi benim en sevdiklerimden, ama zevkinize göre eksikliğini hissedeceğiniz renkler olabilir, mor mesela. Ben zaten mor sevmediğim için hiç sorun etmedim. 36’lık Staedtler setimde bile istediğim tonu bulamadığım oluyor, Muji’nin dokuz rengi de en güzel tonlarda.


Yazımı da çok güzel, kâğıdın üzerinde kayıp gidiyor. İncecik uca rağmen jel özelliğini hissediyorsunuz, yumuşacık.



Biz kalemleri Amazon.com’dan aldık. Yaklaşık bir haftada geldi. Amazon’un verdiği teslim tarihinden mutlaka daha erken gelmiş oluyor.

Fiyatı 10,81 dolar, kargo bedava.  weeea2 isimli bir satıcı satıyor ve gönderiyor.
Şuradan bakabilirsiniz.

Aynı satıcı da 0.5mm olan set de var.

Fiyatı uygun, yazımı ve renkleri harika. Uzun süredir kalem almayışımı bu kadar akıllı bir alışverişle sonlandırdığım için gururluyum 😉.


735, 358



24 Ocak 2017 Salı

Instagram Stories / 3. Hafta Ocak / 2017

Instagram'a Story kısmının gelmesi anlık paylaşımları kolaylaştırdı. Güzel bir fotoğrafını çekmek için beklemeden olanı biteni ekleyebildiğim için çok sevdim. Tabii ki 24 saat sonra silinecek olması veriyor bu rahatlığı ama diğer taraftan da bir 'anımın' kaybolacak olması sinirimi bozuyor.

İşte her hafta eklemeyi hedeflediğim bu yazılar bunu önlemek içindir. :)

13 Ocak Cuma 2017




SeGe'nin açtığı yolda emin adımlarla ilerliyorum :). İlahi Komedya'yı Ankara kitap fuarından aldığını paylaştığında gözlerim parlamıştı, şansıma Nadir Kitap'ta bulabildim.
Nadir Kitap alışverişlerim ile ilgili bir yazı yazacağım.




Akşam eve vardığımda elektrikler yoktu, ama beni bekleyen bir Amazon kutusu vardı.



Funko Pop Alice ve harici disk almıştım. Gümrük sınırı değişince takılır mı, geçer mi diye heyecanlanırken bir sorun yaşamadan teslim edildi.

14 Ocak Cumartesi 2017

Kesilen ve bir türlü gelmeyen elektrik yüzünden gece camdan dışarıyı izlemeye başladık :)


15 Ocak Pazar 2017

Pazar günü faaliyetleri



18 Ocak Çarşamba 2017

Yazmadığım yılbaşı kartları, göndermediğim yılbaşı hediyeleri...







19 Ocak Perşembe 2017

AliExpress'te House of Novelty'den yaptığım alışveriş bir türlü gelmeyince şikayet açmıştım, biraz beklememi söylediler ama onlara inanacak değildim tabi ki :/ (disputeu kapattığınızda bir daha yenisini açamıyorsunuz, ya da ben açmanın yolunu bilmiyorum) Ama neyse ki haksız çıktım, bir iki ürün eksiğiyle paketim sonunda geldi.







20 Ocak Cuma 2017

National Geographic Ocak sayısının çok iyi olduğunu söylemiştim değil mi?




Bir keresinde erkek arkadaşım, postanenin ne zaman açık olduğunu, zarf mı kullandığımı, pul mu yapıştırdığımı merak edip "Kartları nasıl gönderiyorsun?" diye sormuştu. Ben de "Anneme veriyorum." dedim. Baya güldü, komik anlar yaşadık, bu da böyle bir anımdır işte.





Sahi kaldı mı?


852

9 Ocak 2017 Pazartesi

2016 Enleri - Filmler


Daha “Kasım Ayında Okunanlar & İzlenenler” yazısını tamamlayıp bloga ekleyememişken 2016 değerlendirmesinin zamanı geldi.

Yeni yılın ilk haftaları benim için eski ajandamdan bir türlü ayrılamadığım zamanlardır. Hem tembellikten, hem de bağlandıklarımdan kolay kopamama huyumdan. Tembellikten çünkü eski ajandadan yeniye geçirmem gerekenleri yazmaya bir türlü başlayamam, bağlandıklarımdan kopamama konusu da malum zaten. Sık sık sayfaları çevirip neler yapmışım, neler yazmışım diye bakıyorum.

Bunlar da 2016’da gözüme çarpanlar, yazmaya başlayınca tahmin ettiğimden uzun olduğunu görünce filmler, kitaplar, aktivite olarak bölmeye karar verdim :).

2016 Filmleri

Liste için yazının en altına bakabilirsiniz.

Sinemia kartımız sağ olsun 2016 sinema ile dolu geçti. Vizyona giren çoğu filmi izledim, “en çok sevdiğim film” diye bir başlık atmak benim için çok zor. Burada bu yıl iyi ki izledim dediğim, benim için öne çıkan bütün filmleri listeledim. Yoksa birini seçsem aklım diğerinde kalacak. Ama açık ara öne çıkan film Arrival idi diyebilirim. İzlerken de sonrasında da beni çok etkiledi, sonraki yıllarda da enler listemde kalacağından eminim.



Arrival'ın olayı nedir diye düşünürken, şuradaki yazıya bakabilirsiniz.

Arrival ile aynı gruba eklediğim iki film daha izledim bu yıl. Nocturnal Animals ve Demolition.



Nocturnal Animals, Tony and Susan isimli romandan uyarlanmış bir film. Yönetmeni Tom Ford. Hikâyesi de, Tom Ford’un yönetmenliği ve yarattığı atmosfer de filmi çok farklı bir yere koyuyor.

Arrival ve Nocturnal Animals’ta Amy Adams oynuyor; Nocturnal Animals ve Demolotion’da da Jake Gyllenhaal :). Bu sıralama ile izleyebilirsiniz bence, benim beğeni listemde de bu sıra ile yer alıyorlar.

Cloverfield Lane No:10
Yine biraz daha sessiz sedasız vizyona giren Cloverfield Lane No:10 var ki, bence çok çok güzel bir filmdi.

Ve tabi ki Saul Fia / Son of Saul. Aslında 2015 filmi, Film Ekimi’nde de gösterilmişti ancak bilet bulamamıştım. Yabancı Filmde En İyi Film Oscar’ına aday olunca (kazandı da) Başka Sinema’da da gösterildi ve ben de 2016’da izlemiş oldum. 2017’de tekrar izleyip, 2017 filmleri listesinde tekrar yazabilirim :). Çok çok çok etkileyici. Yazısı şurada.



Gelelim bu yılın alışıldık olarak öne çıkanlarına:
Hateful Eight ve
The Revenant.
Buradan Oscar filmlerine geçiyor ve
Spotlight ile
The Big Short diyorum. İkisi de belgesel tadında, benim için oldukça öğretici filmlerdi. The Big Short’u Inside Job’tan sonra izlemenizi tavsiye ediyorum :).
Yazıları için tık.
The 8th Film by Quentin Tarantino
Oscarlara girmişken, En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ı ile de Room’u atlamamış olayım. Mutlaka izleyin, dram ve gerilim çok dozunda ve gerçekti, Room da son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden.


Room,
The Danish Girl ve
Me Before You’yu en iyi ağlak filmler kategorisinde listeliyorum. Üçünde de baya bir hırpalandım. Me Before You içlerinde en zayıfı olmasına rağmen en çok ağladığım film oldu hatta.


Kadın filmlerine devam edelim. Benim için hepsi “Girl Power” yumruğunu kaldıran filmler oldu.
Joy
Carol
Brooklyn
Mustang.

Brooklyn ve Mustang'ı mutlaka izlemelisiniz.

Mustang
Joy ve Sarah Jessica Parker’ın All Roads Lead To Rome filmleri bu yıl kendime vakit ayırdığım iki akşamı hatırlatıyor bana. Tek başıma bir şeyler atıştırıp, kahvemi alıp izledim ikisini de ve çok güzel vakit geçirdim.

Bahsetmeden olmaz filmlerde sıra.
Batman Vs. Superman
Deadpool
Doctor Strange
Fantastic Beasts and Where to Find Them
Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children.

Bunlar arasında bir sıralama tabii ki yapamayacağım ama Benedict Cumberbatch nedeniyle Doctor Strange, Tim Burton yüzünden de Miss Peregrine’s Home for Peculiar Children benim için biraz daha ön sıralarda. Doctor Strange'de Mads Mikkelsen de vardı ki, sırf Benedict ve Mads olduğu için bile film benim için özeldi.


Bu yıl animasyon açısından sakin geçti. The Jungle Book'u izlediğimi hatırlıyorum, sinemada izlerken çok iyi vakit geçirdim ama şu an filme dair çok da bir şey hatırlamıyorum 😄. Bu yüzden listeye iki film giriyor:
Zootopia ve
The Secret Life of Pets.
Zootopia'yı sinemada kaçırmıştım, bu yüzden evde izledim ve dublaja mecbur kalmadım. Her ne kadar tilki Nick'i Cem Yılmaz seslendirse de, filmin genelinde ben orjinalini daha başarılı buldum. Zaten film çok eğlenceli, bir kere orjinal dilinde bir kere de Türkçe dublajlı izlenebilir.


Son olarak adlarını geçirmeden listeyi bitirmek istemediğim iki film:
The Accountant ve
The Man Who Knew Infinity (Sonsuzluk Teorisi).
İkisini de büyük beklentilerim olmadan izledim ama tahmin ettiğimden çok çok daha iyi filmlerdi.

The Accountant'ta Ben Affleck oynuyor.


Özetle:

  • Arrival
  • Nocturnal Animals
  • Demolition
  • Cloverfield Lane No:10
  • Son of Saul
  • Hateful Eight
  • The Revenant
  • Spotlight
  • Big Short
  • Room
  • The Danish Girl
  • Me Before You
  • Joy
  • Carol
  • Brooklyn
  • Mustang
  • All Roads Lead To Rome
  • Batman Vs. Superman
  • Deadpool
  • Fantastic Beats and Where to Find Them
  • Miss Peregrine's Home for Peculiar Children
  • Zootopia
  • The Secret Life of Pets
  • The Accountant
  • The Man Who Knew Infinity

450, 167, 752

6 Ocak 2017 Cuma

La La Land - Her gün izlemek istediğim film


Dün harika bir film izledik: La La Land. Yazan ve yöneten Damien Chazelle, Whiplash'in yazar ve yönetmeni. Ama filmin Whiplash'e benzeyen tek yanı müzikle dolu olması.

La La Land müzikal bir film. Ryan Gosling ve Emma Stone oynuyor. Ryan Gosling, yani Sebastian, kendi caz barını açmak isteyen romantik bir caz piyanisti. Emma Stone'un oynadığı Mia ise keşfedilmeyi bekleyen bir aktris.

Filmin IMDB puanı 8,8 metascoru ise 93. Yedi dalda Golden Globe adayı, Oscarların da favorisi. Bu kadar ansiklopedik bilgi izlemeniz için yeterli olmalı bence :).


Ben dün akşam filmden geldiğimden beri soundtrackini dinleyip ağlıyorum :). Acıklı bir film olduğu için değil aksine romantik ve espirili bir film. Garip günler geçirdiğimiz için fazla etkilendim belki de, genel olarak içinde bulunduğum ruh hali yüzünden olabilir.

İzlerken o kadar güzel vakit geçirdim ki. Buram buram romantizm kokup sıkmıyor, yeteri kadar sevimli, yeteri kadar komik, yeteri kadar romantik ve yeteri kadar can yakıcı.

Müzikler de harika ama siz yine de film müzikleri için acele etmeyin, filmi izledikten sonraya bırakın.

Elimin ucuna gelen çok cümle var ama ah benim şu spoiler takıntım! Film keyfinizi azaltmak istemiyorum. Ama bitirirken içimde kalmasını istemediğim birşey var ki, La La Land benim Cafe Society'de bulamadığım ya da fazla bulduğum herşeyin dozunu ayarlamıştı. Cafe Society'i çok sevmiştim ama bir yanım eksik kalmıştı, şimdi La La Land'i uzun süre dilimden düşürmem.


450, 167