7 Ekim 2016 Cuma

Bir kitabı okumanın da öyküsü var

163

Kitaplığın karşısına geçip, okuduğum kitaplara bakıyorum bazen. Sırf konusu ya da beğenip beğenmem değil de okurken hissettiklerim de geliyor aklıma. Tatilde mi okumuştum, huzurlu bir dönemimde miydi, bir yolculuk sırasında araba başlayıp mı bitirmiştim…

Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları ile ilgili de kitaptan daha çok kendi hikâyem kalacak sanırım aklımda.
Geçen yıl Bodrum’da tatildeyken almıştım kitabı. Türkçe baskısı yeni çıkmıştı o sıralar, annemle Bodrum merkeze inmiştik. Marina’ya yürüyüp D&R’a girdim, bu kitabı ve bir de yazlık bir Santoro kitap ayracı almıştım. Tamamen ihtiyaca yönelik bir alışverişti yani, çünkü ben normalde kitapçılarda çok vakit geçirir ama kitap almadan çıkar, tüm kitaplarımı internetten ya da kitap fuarından alırım. Bayan Peregrine içinse bir sonraki internet siparişini beklemek istememiştim.

Kitabı koşa koşa gidip aldım. Aldım ama okumaya başlamadım. Eve varıp da içine biraz göz atınca o fotoğraflara pek de rahatlıkla bakamayacağımı anladım :). Zaten The Others’tan sonra içimde eski fotoğraflara dair bir korku kalmıştı, üzerine gitmenin anlamı yoktu. Tatilden döndüğüm zaman iki hafta evde yalnız da olacaktım, annemler sonra gelecekti. Hala evde yalnızken ve karanlıkken kapalı televizyon ekranına bakmayı tercih etmeyen biri olarak (Ringu’ya sevgiler) maceraya atılmama gerek olmadığını düşündüm.

Ben tatilden döndüm, annemler geldi, mutlu kışlık düzenimize geçtik. Ne oldu daha doğrusu neden olmadı bilmiyorum ama ben kitaba yine başlamadım. Bir sene geçti, bu yıl eylülde Bodrum’a götüreceğim kitapları seçerken gözüme ilişti. Akçabük zaten akşamları biraz ürkütücü oluyor, sessizlik ve rüzgâr yüzünden. E dönünce de yine yalnız olacağım, neyse dedim biraz daha beklesin.

Beklesin beklesin de, vizyon beklemiyor :). Film bitmiş, vizyona girecekmiş, şimdi herkes başlayacak şurasını sevmedim, burası güzeldi yorumlarına. Benim de en minik spoilera bile alerjim var. Bekleyemem yani.
Filme gecikmeden gidebilmek için, İstanbul’a dönünce apar topar başladım kitaba. Filmin fragmanını izlemiştim, baktım öyle abarttığım kadar korkulacak bir şey yokmuş. Kuyu falan çıkmadı en azından. Ben de kendimi rahatlattım biraz. Evde yalnızdım. E olsun, film geliyor. Fotoğraflar biraz ürkütücü. Neyse çok da incelemem.

Böylece kitabı önceki Pazar günü elime aldım, sayfaları açar açmaz içinden iki kâğıt havlu düştü. Havluların içinde de geçen yıl Bodrum’da kuruttuğum çiçekler. Bir yıldır kitabın arasında bekleyen, unuttuğum çiçekler :).

Cuma günü de hastalanıp işe gitmeyince, uzun hafta sonumda kitap bitiverdi. Heyecanlıydı, güzeldi. Fotoğraflara tek başına bakınca daha korkutucuymuş gerçekten. Kitap o kadar da ürkütücü değil çünkü, fotoğraflara hikaye ilerledikçe bakınca beni pek germedi. Zaten Pazar günü annemler de geldi.


Bir heyecan aldım. Okuyamadım. Niyetlendim. Vazgeçtim. Okumaya başladım. Sayfaların arasında aldığım günü hatırlatan çiçeklerle karşılaştım.

Sonuçta Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları okumamak için kendimi gerip durduğum, okuduğumda da hepsinin boşuna olduğunu fark ettiğim ve sevdiğim bir kitap olarak girdi aklıma. Bir de Bodrum kitabı olarak tabii ki.



169


2 yorum:

  1. bende ikincisini okumak için filmi izlemeyi bekliyorum, filmi izleyip sonra ikinci kitaba başlıycam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de ikinci kitaptan önce biraz ara verdim :) Öyle arka arkaya okuyup hepsini bir anda bitirmek istemedim nedense.

      Sil