14 Ekim 2016 Cuma

Eylül'de Okuduklarım


Bu tarz yazılar yazmıyordum hiç ama özellikle Renkli Kitap ve SeGe’ninkileri bayılarak okuyorum. Eylül ayında iki hafta tatilde olunca da beni tatmin edecek kadar kitap okuyabildim ve yazmaya değer olacağını düşündüm :). Umarım bu yazılara önümüzdeki aylarda da devam edebilirim.

Kavgam – Karl Ove Knausgaard



Aslında Kavgam’a Ağustos ayında başlamıştım ve Eylül’de tatile gitmeden önce bitirmiş olmayı istiyordum. Kitap biraz kalın, bu yüzden sadece son sayfaları okumak için koca kitabı tatile yanımda taşımak istememiştim :).

Gidiş uçağım Cuma günü (2 Eylül) akşam dokuz buçuktaydı, ben de havaalanına hemen gitmek yerine mesai sonrası ofiste biraz vakit geçirdim. Daha doğrusu kitabımı bitirdim :).

Hiç sıkılmadan kısa sürede okumuştum kitabı  ama bitirdiğimde bu kadar etkileneceğimi hiç düşünmemiştim. Yazarın zekâsına hayran kaldım. Düşüncelerini, olayları birbirine bağlayışı o kadar ince ve zekiceydi ki bayıldım.

Kalp için hayat basittir. Atabildiği kadar atar. Sonra durur.” İle başlıyor kitap. Ölüm üzerine aklından geçenlerle hayatını anlatmaya başlıyor. Hayatını anlatıyor ama, ne anlattığından daha çok, nasıl anlattığı öne çıkıyor.

Kitap, çocukluğundan, birkaç sene öncesinden, şimdiki zamandan bahsederek ve belirli konulardaki düşüncelerini aktararak devam ediyor. Tam sıkılmaya başlayacağım sırada kitap başka bir döneme ya da konuya geçti. Benim için tempo hiç düşmedi yani.

Her olay ve her yazı da birbirine öyle bir bağlı ki, spoiler olmasın diye söylemiyorum ama kitap bittiğinde kalakaldım, ilk sayfalara dönüp kitabın başını tekrar okudum, yüzümde gülümseme ile kapağını kapatıp önüme koydum.
Ofisten çıkıp havaalanına gittiğimde hala vaktim vardı, ama Kavgam aklımdayken ben yeni kitabıma başlayamadım :).

Fransız Teğmenin Kadını – John Fowley


Fransız Teğmenin Kadını’nı Sabit Fikir & idefix listelerinde görüp de almıştım, bir sene olacak neredeyse. Tatile gitmeden önce kitap seçerken elim uzandı, iyi ki de uzanmış. Okumakta geç bile kalmışım.

Kitaba başlarken de arka kapağındaki Orhan Pamuk yorumu dikkatimi çekti:
"Fransız Teğmenin Kadını yalnız bu yüzyıl yazılmış en iyi tarihi romanlardan biri değil, hayatta okuduğum en esrarlı ve mantıklı aşk romanı da... Okuyun..."

İngiliz John Fowley’nin 1969’da yazdığı bu roman 19. Yüzyılın ortalarında geçiyor. Thomas Hardy (hatta birazcık Jane Austen) romanlarının geçtiği dönemde, benzer bir hikâyenin bir yüzyıl sonra yazıldığını düşünün. Kitap tam da bu bence.

Ben yazarın yarattığı atmosfere hayran kaldım. Özellikle başlarda kitabın 1900lerde yazıldığını fark etmiyorsunuz bile, dönem romanı sanki. Kitap ilerledikçe de Fowles yazarın hikayedeki rolü, anlatıcı mı Tanrı mı olduğu ile ilgili tartışmalara giriyor ki bu, kitabı benim için bambaşka bir noktaya taşıdı.

Fransız Teğmenin Kadını bende o çok sevdiğim “Viktorya İngilteresinde fırtınalı bir aşk hikâyesi”nin ustaca ve zekice anlatıldığı bir kitap olarak yer etti.

Dublörün Dilemması – Murat Menteş


Önceki yıl Ruhi Mücerret’i okumuş ve çok sevmiştim. Hemen arkasından - toplam iki tane olmasının da verdiği rahatlıkla- Murat Menteş’in diğer romanlarını da merak edip Dublörün Dilemması ve Korkma Ben Varım’ı da almıştım.

Tatil için Dublörün Dilemması’nı seçtim, şansa doğru da yapmışım. SeGe’nin önerisine uyup Murat Menteş’in yazdığı ilk kitabı önce okumam gerektiğini düşünüyordum ki Dublörün Dilemması ilk romanı zaten.

Ruhi Mücerret’ten sonra kitap beni hiç şaşırmadı. Okurken iyi vakit geçirdim, ama şaşırtması gereken olayları bile hazır bekliyordum zaten. İki kitap tamamen aynı tarzda, aynı kodlarla yazılmış. Sadece Dublörün Dilemması’nda dili biraz daha abartılı buldum. Sanki Murat Menteş tüm marifetlerini göstermeye çalışmış, Ruhi Mücerret’te ise artık kendini kanıtlamanın verdiği bilgelikle bunu dozunda bırakmış.


Çok enerjik, farklı ve eğlenceli bir roman. Ama daha önce Murat Menteş okumadıysanız Ruhi Mücerret ile başlamanızı önerebilirim. Severseniz diğer romanlarına devam edip etmeyeceğinize karar verirsiniz :).

Logicomix – Hristos H. Papadimitriu

752

Logicomix’i ise Babil.com’da indirimde görünce almıştım, o da yaklaşık bir senedir kitaplıkta beni bekliyordu :).

Matematiğin temelinin arayışını, mantık bilimi ve 20. yüzyılın en büyük felsefeci ve matematikçilerinden biri kabul edilen Prof. Bertrand Russell’ın hayatı üzerinden anlatan bir çizgi roman. Bertrand Russell’ın arayışı bu aslında, hayatından parçalar ile biz de dâhil oluyoruz.

Vasat bir kavrayış ile kitabı sıkılmadan bitirebilirsiniz, ben öyle yaptım :). Olayı az çok anlıyorsunuz, çizimleri de güzel olduğu için kolay okunuyor. Ama bahsettiği aslında oldukça teorik ve derin meseleler. Matematik ve mantık ile ilgiliyseniz daha çok sevebilirsiniz, ama ben çizgi romanın ortalama bir okuyucu için de anlaşılabilir olmasını çok sevdim. Ya da benim razı geldiğim kadarı ile yetinmeyip yan okumalarla konu hakkında baya detay da öğrenebilirsiniz.

163

Sınırdaki Ev – William Hope Hodgson

169
William Hope Hodgson 1877-1918 yılları arasında yaşamış İngiliz bir fantastik kurgu yazarı. Sınırdaki Ev, geçmiş ile gelecek, Dünya ile Kosmos, yer altı ile yer üstünün kesiştiği bir evde yaşayan bir münzevinin zaman ve mekânın sınırlarındaki yolculuğunu anlatıyor.

Edgar Allan Poe ve H.P Lovecraft okuyanlar için oldukça tanıdık gelecek bir roman. Kayıp aşkın acısına EAP’dan, Kosmos’un garipliklerine Lovacraft’tan aşinayız.

Her iki yazarı da yıllardır bayıla bayıla okuyan biri olarak Hodgson’ı yeni duyduğum için kendime çok kızdım. Kitap kapağındaki Lovecraft’ın “Başyapıt!” yorumu dikkatimi çekmişti, halbuki H.P. Lovecraft ile aynı dönemlerde yaşamış olmalarına rağmen (Hodgson biraz daha büyük), Sınırdaki Ev’i 1908 yılında, yani Lovecraft’ın romanlarından çok önce yazmış.

Lovecraft’ın dehasına laf edecek kadar hadsiz değilim tabii ki, ama kendimi biraz aldatılmış hissetmedim de değil :). Lovecraft’ın çok özgün ve tek olduğunu sanıyordum, ergen hayranlığı ile gözümde büyüttüğüm kadar orijinal değilmiş aslında.

Zamanının ötesinde kalmış Hodgson’ı mutlaka okumalısınız.

2 yorum:

  1. Harika! Böyle yazıları ben de çok severek okuyorum ama daha çok okudukları ilgimi çeken kişilerinkileri seviyorum. Umarım önümüzdeki aylarda da devam edersin. Okuduklarından Fransız Teğmenin Kadını'nı ben de epeydir merak ediyorum, aslında yazarı epey övdüklerinden diğer kitaplarını da çok merak etmekteyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) umarım. Ben de Yaratık'ı bir kenara kaydettim, merak ediyorum ama pek alıp okuyasım gelmedi nedense. Büyücü, Mantissa ve Yaratık'tan çok bahsediliyor ama ben sanırım Daniel Martin ile devam edeceğim. Nedense o daha çok ilgimi çekti, sanırım adamı Jane Austen gibi bir yere yerleştirdim kafamda, Yaratık'ı okuyunca bozulur diye pek elim gitmiyor :))

      Sil