7-16 Ekim arasında Edirne’de kitap fuarı vardı. Özellikle fuar için gitmemiştik ama hazır Edirne’deyken fuarı da gezdik tabii ki. Dayım ve iki teyzem Edirne’de yaşıyorlar, o yüzden küçüklüğümden beri Edirne’ye sık sık gideriz. 14 Ekim hafta sonu da bu rutin gezilerimizden birini gerçekleştirmiştik ☺.
Fuar Kervansaray’daydı (Ekmekçizade Kervansarayı). Daha önce Kervansaray ile olan tek münasebetim çarşıya gittiğimizde arabayı çevresinde bir yere park etmekten ibaretti. Böyle capcanlı değerlendirilmesi çok hoşuma gitti. İstanbul Tüyap’taki o soğukluk yoktu mesela. Bir de TÜYAP’a göre çok daha küçük ve tenha olmasını da çok sevdim. Keşke İstanbul’da da TÜYAP haricinde senede birkaç kez daha kitap fuarları düzenlense (TÜYAP devam etsin tabii ki). Mesela farklı, daha küçük mekânlarda, türlerine ya da yayınevlerine göre özelleştirilmiş olarak. Örneğin, Sirkeci garında Klasikler Fuarı ☺ çok güzel olurdu.
Edirne fuarının da küçük olması ya da İstanbul’a göre daha az yayınevinin katılmış olması beni hiç rahatsız etmedi. Yine hiçbir şey almayacağım diye gidip biraz da annemden güç alarak birkaç kitap alıp çıktım ☺. İlgilendiğim çoğu yayınevi vardı zaten, kendimi kasımda TÜYAP’a sakladığım için de katılmayan yayınevlerini çok dert etmedim.
Annem ilk olarak Doğan standına yanaştı ve Canan Tan’ın Hasret kitabını aldı. Babama da bir Hıfzı Topuz seçtik ☺. Okumadığım kitapların bizde olup olmadığından emin olmakta zorlanıyorum, aynı kitabı ikinci kez almamak için biraz düşündük. Hava Kurşun Gibi Ağır’ı evde görmediğime emindim, o yüzden bu kitabı aldık.
Sonraki durağımızda ise stantta duran bir beyle sohbet etmeye başladık. Çok kibar, hoşsohbet biriydi, konuştuk, bize birkaç Orhan Kemal önerdi. Aralarından okumadıklarımızı seçtik, sonra ben seçtiğimiz kitapların kenarı kıvrılmamış düzgün baskılarını seçtim, Everest Yayınları neden bazı kitapları serideki diğer kitaplardan farklı renkte basmış diye söylendim, o stantta baya vakit geçirdik yani. O bey de meğer Orhan Kemal’in oğluymuş ☺. Kitapları bizim için imzaladı, İstanbul’a döndüğümüzde müzeye davet etti. Cihangir’de Orhan Kemal müzesi varmış, ben bilmiyordum. Hem de cumartesi günleri de açık, en kısa zamanda gitmek istiyoruz. Detaylarına internet sitesinden ulaşabilirsiniz, nasıl gidileceğini de güzelce çizmişler ☺.
http://www.orhankemal.org/v05/muze_tr.html
Yüz Karası ve El Kızı’nı benim için aldık. Kanlı Topraklar ve Serseri Milyoner & İki Damla Gözyaşı ise annemin. Yüz Karası 1960 yılında yazıldığında gazetede yayınlanmış ve ilk defa şimdi kitap olarak basılmış. Bunu öğrenince merak ettim.
El Kızı’nın ise tanıtımında yazan konusu dikkatimi çekti: “Orhan Kemal'in ev içi yaşamlara ilişkin yazdığı en yetkin kitaplardan biri olan El Kızı…”Orhan Kemal romanlarından aile konulu olanları daha çok seviyorum.
Everest standıyla vedalaştıktan sonra da Ataol Behramoğlu’nun imzası başlamıştı. Anneme Yarım Yüzyıldan Şiirler’i aldık, bana da Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’ı.
Yarım Yüzyıldan Şiirler, Ataol Behramoğlu’nun 1959’dan beri yazdığı şiirlerin bir seçkisi. Ciltli, arkasında kendi sesinden seslendirdiği şiirlerin olduğu bir cd de var.
Annem için Yarım Yüzyıldan Şiirler’i imzalatınca, benim de imzalı bir kitabım olsun istedim ve Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’ı seçtim. Galiba Behramoğlu’nun bildiğim tek şiiri buydu, bir de kitabın kapağını çok sevdim ☺.
Birkaç saat içinde tüm fuarı gezmiş, alacaklarımızı almış, kitaplarımızı imzalatmıştık. Tam çıkarken ana giriş salonunda Emrah Serbes’in imza gününün de olduğunu öğrendim. 15.00’da başlayacaktı ve 20 dakika olmasına rağmen oldukça uzun bir kuyruk vardı. Benim de karnım oldukça acıktığı için beklemeyi göze alamadım ☺. “Neyse TÜYAP’ta rastlarım belki.” diyerek çıktık ve ciğercinin yolunu tuttuk ☺.
169, 274
0 yorum:
Yorum Gönder