27 Nisan 2015 Pazartesi

Limonata

450
İstanbul  Film Festivali’nde Limonata’ya bilet bulamadığım için üzülmüştüm, neyse ki burukluğum çok uzun sürmedi ve film vizyona girdi.

Ali Atay ve Ertan Saban’ın senaryosunu yazdığı film Ali Atay’ın ilk yönetmenlik denemesi. Başrollerde Ertan Saban ve Serkan Keskin var. Ali Atay ve Serkan Keskin için Leyla ile Mecnun dememe gerek yok sanırım, Ertan Saban’ı ise tanımıyorsanız bile Elveda Rumeli dizisinde mutlaka görmüşsünüzdür. Ayrıca şu anda ATV’deki Mutlu Ol Yeter’de Ertan Saban ve Ali Atay başrollerdeler. Böyle birçok kombinasyonla farklı projelerde bir arada olan bir ekibin işi yani Limonata.

Filmin konusu çok basit: yol hikayesi. Ölüm döşeğindeki baba İstanbul’da hiç görmediği bir çocuğu olduğunu itiraf eder ve Sakip’i (Ertan Saban) kardeşi Selim’i bulup getirmesi için Makedonya’dan İstanbul’a gönderir. İki kardeşin Makedonya’ya ve kardeş olmaya yolculuğunu anlatıyor film ama bu kadar vasat ve klişe değil. Güzelliği de buradan geliyor, çok gerçek çok doğal bir hikaye.

453

Serkan Keskin harika oynuyor, filmi izlerken karşınızda bir oyuncu değil de Suriçinde yaşayan Selim’i buluyorsunuz. İsmail Ağbi gibi kafamıza kazınmış net bir karakterden sonra durumu da ancak yine Serkan Keskin kurtarabilirmiş, film süresince aklıma Leyle ile Mecnun ile ilgili tek bir şey bile gelmedi. Konunun ve filmin genel havasının bunda etkisinin büyük olduğunu düşünebilirsiniz, bu kadar gerçekçi bir hikayeye tanık olurken Leyla ile Mecnun gibi masalsı bir diziden sahnelerin akla gelmesi zor gibi görünebilir ama değil işte. Tam da bu yüzden Leyla ile Mecnun her yerdeydi, o kadar absürd ve o kadar samimiydi ki her durumda akla düşebiliyordu. Limonata'da değil ama.

Limonata biraz duygusal ve çok eğlenceli bir film. Senaryo harika, oyunculuklar harika. Her şey çok samimi, çok gerçek. Bu kadar genel geçer bir hikayenin güzel bir film olmasının en büyük sebebi bence bu, bu bizim filmimiz. Bütün o yol hikayeleri, yolda giderken karakterlerin kendilerini bulma klişeleri bize her zaman biraz uzaktı çünkü. Avrupa’nın veya Amerika’nın geniş yolları, durulan çiftlikler, sadece filmlerde gördüğümüz insanlar. Limonata öyle değil, hiçbir diyalogda film izliyor hissine kapılmıyorsunuz, mahalleden ağbiler muhabbet ediyor çünkü. Ama bu mahalle ağbileri de eğreti durmuyor, bizden bir şeyler olsun diye yola çıkıp öğrenci filmi senaryosuna dönmemiş iş.

Yönetmenlik konusunda ise filmin geneli kadar heyecanlanmış değilim. Kendisinin de oyuncu olması, Serkan Keskin ve Ertan Saban ile çok iyi arkadaş olmaları ya da Ali Atay’ın çok iyi bir ‘oyuncu’ yönetmeni olması, sebebi her ne ise fark etmez, evet harika oyunculuklarda Ali Atay’ın parmağı mutlaka var ama benim derdim biraz daha görüntüler ile ilgiliydi. Simetri, perspektif neyse artık bilmiyorum, karşımdaki görüntünün açısı, kişilerin eşyaların yerleri ile ilgili ciddi takıntılarım var ve bu filmde beni bu açıdan rahatsız eden çok sahne vardı.

Bu rahatsızlık hiçbir şey değil ama, film uzun zamandır hiç izlemediğim kadar güzel bir film. TV’de oynar, internetten izlerim diye beklemeyin, sinemaya gidin ☺.

Son olarak Ali Atay filmi babasına, Ertan Saban ise İnci’ye ithaf etmiş. İnci, Ertan Saban’ın 2009 yılında 25 yaşında kanserden kaybettiği eşi.


0 yorum:

Yorum Gönder