20 Nisan 2015 Pazartesi

Miss Sixty – Hayat Altmışından Sonra



Festival programında bu filmi annemle gitmek için seçmiştim. Konu annemi çok bağlamasa da izlemesi zevkli eğlenceli bir filmdi. İlla altmış yaşına yaklaşmış olmanıza veya kendinizden bir şeyler bulmanıza gerek yok.

Filmin kahramanı Louise altmış yaşında bir işkolikken emekliliğe zorlanıyor. Annesi ile altlı üstlü oturan, hayatının büyük çoğunluğunu çalıştığı laboratuarda geçirirken birden evde kalacak olmak onun için büyük bir değişim. Ama hikaye emekliliğe uyum sağlamak ile sınırlı kalmıyor. Bu sırada evlilik ve çocuk sahibi olmayı da es geçmiş olan Louise bir araştırma için yumurtalarını dondurmuş olduğunu hatırlıyor ve çocuk sahibi olmaya karar verip spermlerini kullanabileceği bir baba adayı bulmaya çalışıyor. Hikâye de aslında burada başlıyor, altmış yaşındaki bir kadının çocuk sahibi olmaya karar vermesi hatta karar vermeye çalışması.

Filmin diğer tarafı ise aynı yaşlardaki Frans’ın yaşını kabullenmesi ile ilgili. Sanat galerisi olan Frans kendine genç sevgililer seçip artık yaş almış olduğunu kabullenemiyor. Louise ile karşılaşmaları sonrasında da hikâye de komedi de ilerliyor.

450


SPOILER

Film emekli olunca ne yapacağını şaşıran insanlarla ilgili değil. Aslında kadın ve erkeğin yaşlanmayı kabullenirken aralarındaki farkı ortaya koyuyor. En sevdiğim kısmı ise Lousie’in çocuk sahibi olmaya karar verdiğini söylediği istisnasız herkesin aynı tepkileri vermesi üzerine “Bir erkek bu yaşta çocuk sahibi olunca normal ama değil mi?” diye cevap vermesi idi. Aslında kadın ve erkeğin tavırlarındaki en büyük fark da toplumun bu tepkilerinden kaynaklanıyor. Erkeğin hala gençmiş gibi davranması, genç sevgililerle birlikte olması, oğlu gibi giyinmesi, çocuk sahibi olması normal; ama bir kadının yaparsa “Şaşırmış.”, “Azıtmış.”, “Aaa bu yaşta?”.  Başarılı ve çok çalışkan olmasına rağmen tamamen sosyal ilişki kuramaması nedeniyle zorla emekli edilmesine tepki olarak çıkıyor çocuk yapma isteği, “Siz beni emekli ederseniz ben de çocuk yaparım!” gibi bir durum var aslında. Ama sonrasında tüm bu tepkilere karşı iş inada biniyor.

Sonu açık biten filmleri de çok sevmem aslında ama bu sefer sonunda yumurtaları kurtardıklarını düşündüm, hatta yazılar aktıktan sonra bebekle bir sahnelerinin geleceğini hesapladım hep ☺.
12 Nisan Pazar Beyoğlu sinemasındaki gösterime gittik, filmin yönetmeni Sigrid Hoerner de katılmıştı. Filmin konusunun aslında yaşadığı bir durumdan ortaya çıktığını söyledi. Kanser tedavisine başlamadan önce yakınları yumurtalarını dondurması gerektiğini söyleyip durmuş, o da kabul etmiş. Tedavi olup her şey bittikten sonra ise donmuş yumurtaları olduğunu hatırlamış ve “Ee? Yani şimdi ne yapmam gerekiyor.” diye düşünmüş. Louise’e çok benzer tepkiler vermese de –henüz çocuğu yokmuş- benzer bir durum yaşadığını söyledi. 

Söyleşi sırasında bir kişi altmış yaşından sonra çocuk sahibi olmanın çocuğa karşı yapılmış bir haksızlık olduğunu söyledi. Yönetmen de benim düşündüklerime benzer şeyler söyledi, çok genç olduğu halde annesini kendisi henüz 10-15 yaşındayken kaybeden gençler de var, bu tamamen kader. Bu durum genelleştirilebilecek bir şey değil bence.  Genç ya da yaşlı ailesini erken kaybetmek her çocuk hatta her yetişkin için haksızlık. Filmde Louise’in bununla ilgili bir repliği de var, annesinin ölümünden sonra bu yaşa kadar birlikte olmalarına rağmen yine de bu zamanın yetmediğini söylüyor, hiçbir zaman da yetmeyecekti.

453


SPOILER

Eğlenceli, insanı sıkmayan bir film. Hafif bir şeyler istendiğinde izlemek için harika bir seçim, hem de TV filmi kadar boş da değil. İzlemesi kolay ama yine de bir şeyler düşünmenize neden oluyor.


izlediklerim

0 yorum:

Yorum Gönder