26 Haziran’da ABD Yüksek Mahkemesi (Supreme Court of The United States – SCOTUS) aynı cinsten kişilerin evliliklerinin yasalarca tanınmasının, anayasanın 14. Ek Maddesi ile korunan bir hak olduğuna karar verdi. 14. Ek Madde ise şunu diyor, hiçbir eyalet, Birleşik Devletler vatandaşının ayrıcalık ve muafiyetlerini kısıtlayıcı yasa koyamaz ve uygulayamaz; kimseyi yaşamından, özgürlüğünden ya da malından mahrum edemez, ya da kendi yargı yetkisi içindeki kimseyi, yasaların eşit koruması dışında bırakamaz.
Fourteenth Amendment (Amendment XIV) to the United States Constitution
Section 1. All persons born or naturalized in the United States, and subject to the jurisdiction thereof, are citizens of the United States and of the State wherein they reside. No State shall make or enforce any law which shall abridge the privileges or immunities of citizens of the United States; nor shall any State deprive any person of life, liberty, or property, without due process of law; nor deny to any person within its jurisdiction the equal protection of the laws.
Birleşik Devletler’de doğmuş veya vatandaşlığına geçmiş, ve Birleşik Devletler’in yargılama yetkisine tabi olan herkes, Birleşik Devletler’in ve ikamet etmekte oldukları Eyaletin vatandaşıdır. Hiçbir Eyalet, Birleşik Devletler vatandaşlarının ayrıcalık ve muafiyetlerini kısıtlayacak yasa yapamaz ve uygulayamaz, hiçbir eyalet, yasal sürecin gereklilikleri hariç, hiç kimseyi yaşamından, özgürlüğünden ya da malından yoksun edemez; ya da kendi yargı yetkisi içindeki hiç kimseyi, yasaların eşit koruyuculuğundan yoksun bırakamaz.
Varılan nokta aynı, ABD’de gay ve lezbiyen evlilikler artık tüm eyaletlerde serbest, ama bunun sağlanmasının yolu çoğumuzun anladığından biraz farklı. Bu mahkeme “Tamam izin verdim artık evlenebilirsiniz.” demedi. 14-556 nolu Obergefell v. Hodges davasının sonucunda 14. Ek Maddenin gerekliliği olarak tüm eyaletlerin aynı cinsten kişilerin yaptığı evlilikleri onaylaması ve başka bir eyalette onaylanmış evlilikleri de tanımasına kanaat getirdi. ABD’de bazı eyaletlerde aynı cinsten kişilerin evlenmesi serbest, bazı eyaletlerde çeşitli düzenlemeler getirilmiş, bazılarında ise tamamen yasaktı. Bir nevi anayasa mahkemesi olan Yüksek Mahkeme ise eşcinsel evliliği anayasal bir hak olarak onayıp bunu yasaklayan eyaletlerin bu kararını anayasaya aykırı bularak geçersiz kıldı. Yani eşcinsel çiftlere “Tamam izin verdim evlenebilirsiniz.” demek yerine eyaletlere, “Bu insanların evlenmesini yasaklamak anayasal özgürlüklerini kısıtlamak demektir, yapamazsın.” dedi.
167 |
20 yıldan uzun süredir birlikte olduğu John ile 2013 yılında Windsor davasının karara bağlanmasından sonra evlenmeye karar veriyorlar. Evlenmeyi sembolik olarak görmedikleri, hukuken bir anlamı olması gerektiğine inandıkları için 20 senedir birlikte olmalarına rağmen evliliği hiç düşünmemişler. Ancak Windsor davasında Yüksek Mahkeme, aynı cinsten evli kişilerin de sadece eyalet yasaları değil, evliliğin sağladığı federal yasalardan da faydalanabileceğine dair karar verince bu durum değişiyor. Çünkü yaşadıkları eyalet olan Ohio’da eşcinsel evlilik o sırada serbest değil. Serbest olan başka bir eyalette evlenip geri dönmeye karar veriyorlar, böylece federal yasalardan yine de faydalanabilecekler. Ama bunu başarmak çok da kolay olmuyor çünkü bu sırada John Arthur’un 2011’de teşhisi konan ALS hastalığı son evrelerine girmiştir, artık yürüyemez, zorlukla konuşur. Tıbbi açıdan uygun bir uçak kiralanır, masraflar arkadaşları ve ailelerinin PayPal üzerinden yaptıkları bağışlar ile karşılanır. 11 Temmuz 2013’te Maryland’a indikleri uçağın içinde nikâhları kıyılır ve üç ay on bir gün sonra John Arthur vefat eder. Arthur’un ölüm sertifikasında yaşayan eşi (spouse) olarak Jim Obergefell’in adı yazılır ancak Ohio eyaleti buna itiraz eder ve bu itirazı mahkeme tarafından onanır. Obergefell de davayı Yüksek Mahkemeye taşır.
Aslında Obergefell’in yaşadığı az rastlanır bir durum değil, Yüksek Mahkeme’de onun davasına benzer dört dava daha var. Ama Obergefell’in dava numarası (14-556) içlerinde en küçüğü olduğu için mahkeme geleneksel olarak hepsini bu davanın altında topluyor ve karara bağlıyormuş.
Peki bu karar neden bu kadar önemli? Eşcinselleri dışlamadığı, evlilikleri sonucu aynı haklara sahip olmalarını sağladığı için. Hala sosyal medyada eşcinselliğin hastalık olduğundan, herkesin sadece evinde istediğini yapabileceğinden bahsedenlere karşı bu konunun gündemde olmasını sağladığı için de bizim için önemli. Eşcinselliğin hastalık olduğu fikri seneler önce terk edildi. Hastalık veya suç unsuru olarak görülmesi yanlışı düzeltildiğinden beri de eşcinseller sosyal hayatta kendilerine yer bulmaya çalışıyor. Evleniyorlar, çocuk evlat ediniyorlar, hatta taşıyıcı anne veya sperm bankası sayesinde kendi çocukları oluyor. Bu yarım özgürlük de birçok sorunu beraberinde getiriyor. Kayıtlarda çocuklarının ebeveyni olarak sadece birinin adı geçebiliyor mesela, olası bir ayrılık durumu ve velayet davasında diğer tarafın savunabileceği hiçbir hakkı yok. Kağıt üzerinde ebeveyn olarak görünen partner çocuğu alıp gidebilir ve diğer taraf bu konuda hiçbir şey yapamaz. Evlilik için de benzer durumlar var, en çabuk akla gelen mal paylaşımı konusunda çiftleri koruyan hiçbir kanundan yararlanamazlar. “Evlenmeye ne gerek var canım, mal paylaşımı yapsınlar, vasiyet bıraksınlar.” mı diyorsunuz? Yukarıda bahsettiğim Windsor davası da tam bu sivri zekâlığın cevabı.
New York’ta yaşayan Edith Windsor ve Thea Spyer Kanada’da 2007 yılında evleniyor. 2008 yılında New York mahkeme kararıyla evliliklerini tanıyor. 2009 yılında Spyer ölüyor ve tüm mal varlığını eşi Windsor’a bırakıyor. Windsor’ın miras kalan mülkler için vergi ödemesi gerekiyor, ancak ölen kişinin eşini bu vergiden muaf tutan federal bir yasa var ve Windsor da Spyer’ın eşi olduğu için bu muafiyetten yararlanmak istiyor. Ancak 1996’da Başkan Bill Clinton’ın imzaladığı evliliği koruma yasasında (Defense of Marriage Act – DOMA), federal durumlar için evlilik, bir kadın ve bir erkeğin birlikteliği olarak tanımlandığı ve Windsor ve Spyer’ın evliliği de bu tanıma uymadığından geçersiz sayılıyor. Windsor’ın talebi reddediliyor ve 363,053 dolar emlak vergisi ödemek zorunda kalıyor. Konu mahkemeye taşındıktan sonra Yüksek Mahkeme 2013 yılında evliliği koruma yasasındaki ilgili maddenin anayasaya aykırı olduğuna karar verdi ve herhangi bir eyalette evlenmiş aynı cinsiyetten kişilerin evliliklerinin de federal yasalara tabi olacağı sonucu çıktı.
Yani evlenmesinler ne gerek var diye bir düşünce söz konusu değil. Bir kadın ve bir erkek de pekala velayet, mal paylaşımı gibi düzenlemelerle birlikte yaşayabilir, o zaman evliliğe gerek yok mu? Ki durumun ekonomik açıdan ziyade daha duygusal boyutu da var, kişi kaza geçirdiğinde veya ölümcül bir hastalık nedeniyle hastaneye yattığında partnerinin hiçbir söz hakkı yok. Ailesinden izin alınması gereken konularda söz hakkı yok, hatta bazı durumlarda eşini görmesine izin yok. Evliliklerinin her eyalette tanınması bunun gibi bir anda aklımıza gelmeyen birçok gündelik konuda da haklarına kavuşmaları açısından önemli.
Peki Amerika’dan çok uzak olmamıza rağmen biz neden bu kadar seviniyoruz? Tüm Dünya’yı etkileyen bir yerden böyle bir karar çıktığı için. Yaşamını, kültürünü bu kadar iyi satan bir ülkenin bu kararı vermiş olmasına, bunun çok ses getirmesine seviniyoruz. Sadece kararın açıklanması ile bile Twitter, Instagram akışlarımız kutlama mesajları ile doldu, çünkü markalarını, ünlülerini takip ediyoruz. İzlediğimiz diziler, filmler, takip ettiğimiz ünlüler toplumsal fikirlerin değişmesinde çok etkili. “Iyy iğrenç.”, “Uff rezillik.” diye tepki veren birçok insan Tim Cook’un eşcinsel olduğu açıklamasını duyması, canımız Sheldon’ımız Jim Parsons’ın gay olduğunu öğrenmesi, müzmin bekar Barney olarak izlediğimiz Neil Patrick Harris ve partneri ile çocuklarının fotoğraflarına bakması ile aynı tepkileri vermemeye başladı. Aşk aşktır, sevgi sevgi. Birini anormal olarak etiketlemek de kimsenin haddi değil. Alışıyoruz, alışacaksınız, alışacağız.
Love Wins.
No union is more profound than marriage, for it embodies the highest ideals of love, fidelity, devotion, sacrifice, and family. In forming a marital union, two people become something greater than once they were. As some of the petitioners in these cases demonstrate, marriage embodies a love that may endure even past death. It would misunderstand these men and women to say they disrespect the idea of marriage. Their plea is that they do respect it, respect it so deeply that they seek to find its fulfillment for themselves. Their hope is not to be condemned to live in loneliness, excluded from one of civilization's oldest institutions. They ask for equal dignity in the eyes of the law. The Constitution grants them that right.
—Justice Anthony Kennedy, Obergefell v. Hodges majority opinion
https://en.wikipedia.org/wiki/Obergefell_v._Hodges
https://en.wikipedia.org/wiki/United_States_v._Windsor