453 |
Gone Girl’ün adını 2014’te çok duymuştum, ama David Fincher filmi olduğunu unutup atlamış olduğum için bir türlü izlememiştim. David Fincher’ı hatırlasaydım hiç beklemez, hemen izlerdim ☺.
Ben daha filmi izleyememişken Oscar adayları açıklandı, Gone Girl’ün pek bir adaylığı olmayınca (sadece En İyi Kadın Oyuncu dalında adaydı.) önceliği diğer adaylıklara verdim ve Gone Girl yine kaldı. Ta ki geçtiğimiz cumartesi gününe kadar.
Filmin başında David Fincher’ın adını görünce heyecanlandım, sonuçta da bu heyecanım boşa gitmedi. Mutlaka izleyin çok güzel bir filmdi. Gillian Flynn’in aynı adlı kitabından uyarlanmış. Kitabı okumadım ama merak da etmedim açıkçası, film bana yeterli geldi. Fight Club gibi hem filmi izleyip hem kitabı okumaya değecek bir hikaye değil bence.
Film Ben Affleck’in oynadığı Nick Dunne karakterinin eşi Amy’nin (Rosamund Pike) kaybolmasıyla başlıyor. Kayıp mı, kaçırıldı mı, öldürüldü mü, kocası mı bir şey yaptı diye düşünürken film ilgiyi ve heyecanı hep dorukta tutuyor.
Rosamund Pike’ın oyunculuğu da muhteşem. Sessiz ama derinden ilerleyen eş rolünü harika oynuyor. Ne desem spoiler olacak, siz filmi mutlaka izleyin ☺
SPOILER
Tabi ki dayanamadım, yazacağım ☺ Olayın sürekli dönmesini çok sevdim. Başından beri Nick Dunne’ın bir şey yaptığını düşünmüyordum ama Amy’nin bu derece psikopat olabileceğini de hayal edemezdim tabi, başka bir ters köşe olacak sanmıştım.
David Fincher olunca da alışmışım, Amy eve döndükten sonra sonunda çok farklı bir şey olacak diye bekledim, ama son 10 dakikası çok normaldi. Gerçi böyle de ezberim bozulmuş oldu, sonuçta yine beklemediğim bir son oldu, böyle normal bitmesini beklemiyordum ☺. Bir de çözüme kavuşan filmlere öyle alışmışım ki, Gone Girl’ün yüksek gerilimle sonlanmasını kaldıramadım, “Ay böyle nasıl yaşanır?” diye düşünürken buldum kendimi ☺.
SPOILER
0 yorum:
Yorum Gönder