My Brodmann Area 10Dış dünya ile başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.
tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2017 Pazartesi

Tiyatro - Şubat 2017


Şubat ayında izlediğimiz üç oyun da harikaydı. Hepsini ısrarla tavsiye ederim, sezon bitmeden mutlaka gidin.

Komik-i Şehir Naşit Bey


Naşit Bey –Naşit Özcan- , Tuluat tiyatrosu ustası, Adile Naşit ve Selim Naşit Özcan’ın babası. Sultan Abdülhamit’i güldüren adam olarak biliniyor, şehrin en komiği anlamına gelen Komik-i Şehir ünvanını almış.
Oyun da Naşit Bey’in tiyatro hayatını; çektiği zorluklar, modern tiyatro karşısında tuluata burun kıvırılması ekseninde anlatıyor. Oyun boyunca bir döneme tanıklık ediyoruz ama genel olarak iç burkan bir havası var.

Naşit Bey’i canlandıran Bora Seçkin harika oynuyor. Oyunda Naşit Bey’in gençliği ile olgunluk dönemi bir arada ilerliyor, gençliğini oynayan Can Tarakçı’ya ise hayran kaldım. Özellikle Naşit Bey tiyatrosundan kesitler de canlandırıyorlar ki, bu sahneler çok eğlenceli ve Can Tarakçı harika.


Naşit Bey’in hayatının yanı sıra oyunda iç burkan bir detay daha var. Naşit Bey’in torunu (Selim Naşit Özcan’ın oğlu), Naşit Özcan da oyunda yer alıyor, oynadığı rolü Atilla Özberk canlandırıyormuş. Vefat edince Naşit Özcan yerini almış.
Oyun boyunca zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile, bu yıl izlediğimiz en iyi oyunlar arasındaydı.


12. Gece


Yazarken fark ediyorum ki Şubat ayında harika oyunlar izlemişiz. 12. Gece’ye de bayıldık.
Oyun zaten çok eğlenceli, uyarlamayı, kurguyu, dekoru da çok sevdik. Emek harcandığı belli, görkemli bir sahne izliyorsunuz.

Oyuncular da harikaydı, birçok tanıdık yüze rastlayacaksınız. Herkes ayrı ayrı mükemmel olsa da bizim için oyunun yıldızı soytarı Feste’yi canlandıran Özge Özder’di. Siz de benim gibi oyun boyunca “Kim bu ya? Nereden tanıyorum?” diye düşünüp kahrolmayın, izlemeden önce Özge Özder ismini Googlelayın :).



Ay Işığında Şamata


Harikaydı :). Mutlaka izleyin, çok eğlenceli. Oyun çok güzel zaten, Haldun Taner’in 1977’de yazdığı ve aynı yıl İstanbul Şehir Tiyatrolarında oynan bir oyun. Ayışığında Çalışkur isimli öyküsünü oyunlaştırarak yazmış, izledikten sonra kitabı da aldım hemen :).


Yönetmen Naşit Özcan; Arda Aydın da oynuyor. Arda Aydın’ı geçen yıl yanlışlıkla gittiğimiz Ölü Adam’ın Cep Telefonu’nda çok sevmiştik. Harbiye yerine yanlışlıkla Kadıköy’e gidince o oyunu izlemek zorunda kalmıştık, çıkınca hiç de üzülmedik, çok güzel bir oyundu. Zaten gidemediğimiz oyun olan İki Arada Bir Yerde hala sahnede, hatta Nisan ayı için bilet de aldık. Ama Ölü Adamın Cep Telefonu kalktı, iyi ki o gün denk gelmiş de izlemişiz.

Ölü Adamın Cep Telefonu’nu izlemediyseniz kaçırdınız ama Ay Işığında Şamata’yı kaçırmayın sakın. Çalışkur Apartmanı sakinlerinin sahte halleri ile ilgili, biraz Kapıcılar Kralı ve Çöpçüler Kralı havası var.


Şubat detayları için buraya
Şubatta okuduklarım için buraya
Şubatta izlediğim filmler için buraya
Tıklayabilirsiniz.

450

27 Ocak 2016 Çarşamba

Tiyatro Tavsiyesi - Ölü Adamın Cep Telefonu / 'Yaşamaya' Devam Etmek




İstanbul Şehir Tiyatrolarından bilet alırken aslında pek oyun seçtiğim söylenemez. Daha çok salon seçiyorum :). Çünkü hem tiyatro izlemeyi seviyorum hem de şehir tiyatrolarının bilet fiyatları çok uygun oluyor. Bu yüzden oyun ile ilgili yorumlara çok takılmadan rahatça gidip gelebileceğimiz salonlardakileri kaçırmamaya çalışıyorum. Böyle olunca da hayli sıkıcı bulduğum oyunlara da denk gelebiliyorum tabii ki.

Ölü Adamın Cep Telefonu ise her iki yönden de farklı bir hatıra oldu benim için :). Hem izleyip oldukça beğendim, hatta beğendik – annem ve ağbimle birlikte gitmiştik-, beklediğimizden çok daha akıcı ve güzel bir oyundu; hem de bu sefer ben salonu değil salon bizi seçti :). Çünkü bilet alırken kafamı nasıl karıştırdıysam ben Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde İki Arada Bir Yerde’ye bilet aldığımı sanıyordum. Kadıköy’e gittik, annemle yemek yedik, Baylan’da oturduk, ağbim geldi, Haldun Taner Sahnesi’ne gittik, ben biletleri almak için gişeye gittim ve…  Aldığım biletler Harbiye Muhsin Ertuğrul için çıktı! Neyse ki bilet kalmış hemen üç bilet daha aldık. Kısmetimizde Ölü Adamın Cep Telefonu varmış, iyi de oldu en önde oturduk, keyifle izledik.

846

Temposu ağır olmayan hatta eğlenceli bir oyun. Adam’ın erkek kardeşi Dwight rolündeki Arda Aydın harika bir performans sergiliyor. Kendisi aynı zamanda oyunun yönetmeni. Oyun kitapçığında sahneye konması ile ilgili anlattıklarını da okuyun mutlaka. Diğer oyuncular (Nergis Çorakçı Başak, Nurseli Tırışkan, Pelin Budak) Adams Family’den hallice uç ve enteresan karakterleri canlandırıyorlar ve çok iyiler. Sadece Jane rolündeki  Yeliz Gerçek biraz eğreti duruyor, oyunculuğu ve replikleri kötü tercüme edilmiş kitaplar gibi yapmacık kalıyor oyunda.

Oyun Jean’in bir kafede ölmüş bir adama tabi ki tesadüfen denk gelmesi ile başlıyor. Adamın –Adam Gordon’ın- sürekli telefonu çalıyor, Jean telefonu alıp açıyor ve Adam ölmemiş gibi telefonda konuşarak başlattığı oyun onu Adam’ın tuhaf ailesi ile bir araya getiriyor.



Bundan sonra ölen bir insanın sadece telefonu ile var olmaya devam edip edemeyeceğini sorguluyoruz. Oyun konu itibariyle de bundan daha fazlası, daha hareketli ve eğlenceli. Oyunun orijinal metni 2007’de yazıldığı için telefonun hayatımızı ne kadar ele geçirdiği kısmı bu güne nazaran biraz daha naif kalıyor ama bu kadarı bile insanı korkutmaya yetiyor.

Sanal hayatlarımızı sorguladığımız bu dönemler için çok güncel bir hikâye aslında. Düşünsenize olmayan bir hayatı varmış gibi göstermek hatta ölmüş birini yaşıyor gibi göstermek ne kadar kolay artık. Hatta bu kolaylığın içinde asıl olan, geçen zamanı kaybetmek de ne kadar kolay. Sadece yediğin yemeğin fotoğrafını çekerken soğutmaktan ya da arkadaşların buluşup birbirleriyle konuşmadan kafalarını telefonlara gömmeleri esprilerinden bahsetmiyorum. Bir konserde fotoğraf ya da video çekmeye koyulup, çıkışta o anlarda orada olmadığınızı mutlaka hissetmişsinizdir. Bu hissi alın, ölçeğini büyütüp hayata uyarlayın. Hayatı yakalamaya çalışırken tam da bu yüzden kaçırmıyor muyuz aslında?