27 Ocak 2016 Çarşamba

Tiyatro Tavsiyesi - Ölü Adamın Cep Telefonu / 'Yaşamaya' Devam Etmek




İstanbul Şehir Tiyatrolarından bilet alırken aslında pek oyun seçtiğim söylenemez. Daha çok salon seçiyorum :). Çünkü hem tiyatro izlemeyi seviyorum hem de şehir tiyatrolarının bilet fiyatları çok uygun oluyor. Bu yüzden oyun ile ilgili yorumlara çok takılmadan rahatça gidip gelebileceğimiz salonlardakileri kaçırmamaya çalışıyorum. Böyle olunca da hayli sıkıcı bulduğum oyunlara da denk gelebiliyorum tabii ki.

Ölü Adamın Cep Telefonu ise her iki yönden de farklı bir hatıra oldu benim için :). Hem izleyip oldukça beğendim, hatta beğendik – annem ve ağbimle birlikte gitmiştik-, beklediğimizden çok daha akıcı ve güzel bir oyundu; hem de bu sefer ben salonu değil salon bizi seçti :). Çünkü bilet alırken kafamı nasıl karıştırdıysam ben Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde İki Arada Bir Yerde’ye bilet aldığımı sanıyordum. Kadıköy’e gittik, annemle yemek yedik, Baylan’da oturduk, ağbim geldi, Haldun Taner Sahnesi’ne gittik, ben biletleri almak için gişeye gittim ve…  Aldığım biletler Harbiye Muhsin Ertuğrul için çıktı! Neyse ki bilet kalmış hemen üç bilet daha aldık. Kısmetimizde Ölü Adamın Cep Telefonu varmış, iyi de oldu en önde oturduk, keyifle izledik.

846

Temposu ağır olmayan hatta eğlenceli bir oyun. Adam’ın erkek kardeşi Dwight rolündeki Arda Aydın harika bir performans sergiliyor. Kendisi aynı zamanda oyunun yönetmeni. Oyun kitapçığında sahneye konması ile ilgili anlattıklarını da okuyun mutlaka. Diğer oyuncular (Nergis Çorakçı Başak, Nurseli Tırışkan, Pelin Budak) Adams Family’den hallice uç ve enteresan karakterleri canlandırıyorlar ve çok iyiler. Sadece Jane rolündeki  Yeliz Gerçek biraz eğreti duruyor, oyunculuğu ve replikleri kötü tercüme edilmiş kitaplar gibi yapmacık kalıyor oyunda.

Oyun Jean’in bir kafede ölmüş bir adama tabi ki tesadüfen denk gelmesi ile başlıyor. Adamın –Adam Gordon’ın- sürekli telefonu çalıyor, Jean telefonu alıp açıyor ve Adam ölmemiş gibi telefonda konuşarak başlattığı oyun onu Adam’ın tuhaf ailesi ile bir araya getiriyor.



Bundan sonra ölen bir insanın sadece telefonu ile var olmaya devam edip edemeyeceğini sorguluyoruz. Oyun konu itibariyle de bundan daha fazlası, daha hareketli ve eğlenceli. Oyunun orijinal metni 2007’de yazıldığı için telefonun hayatımızı ne kadar ele geçirdiği kısmı bu güne nazaran biraz daha naif kalıyor ama bu kadarı bile insanı korkutmaya yetiyor.

Sanal hayatlarımızı sorguladığımız bu dönemler için çok güncel bir hikâye aslında. Düşünsenize olmayan bir hayatı varmış gibi göstermek hatta ölmüş birini yaşıyor gibi göstermek ne kadar kolay artık. Hatta bu kolaylığın içinde asıl olan, geçen zamanı kaybetmek de ne kadar kolay. Sadece yediğin yemeğin fotoğrafını çekerken soğutmaktan ya da arkadaşların buluşup birbirleriyle konuşmadan kafalarını telefonlara gömmeleri esprilerinden bahsetmiyorum. Bir konserde fotoğraf ya da video çekmeye koyulup, çıkışta o anlarda orada olmadığınızı mutlaka hissetmişsinizdir. Bu hissi alın, ölçeğini büyütüp hayata uyarlayın. Hayatı yakalamaya çalışırken tam da bu yüzden kaçırmıyor muyuz aslında?


0 yorum:

Yorum Gönder