Kepler-452b'nin temsili resmi |
Son günlerde uzay haberleri canlanmış durumda. Önce 67P kuyruklu yıldızına inen Philae uzay aracı uyandı ve data göndermeye başladı. Karanlık bir noktaya iniş yaptığı için güneş panelleri işe yaramamış ve uykuya dalmıştı. Kuyruklu yıldızın hareketi ile tekrar güneş almaya başladı ve pillerini şarj ederek uyandı.
Sonra New Horizons Plüton’un yakınından geçti, karanlıkta kaldığı için bizim için hala sırlarla dolu olan cüce gezegene ait detaylı fotoğraflar gönderdi.
Sonra NASA 1972’den sonra ilk defa uzaydan çekilmiş Dünya’nın tam bir fotoğrafını yayınladı. Uzaydan iklim araştırmaları yapacak olan DSCOVR (Deep Space Climate Observatory) uydusunun bir milyon mil uzaklıktan çektiği fotoğraf Beyaz Saray ve NASA’nın hem Twitter hem instagram hesaplarında yayınlandı.
Blue Marble |
Ve en çok konuşulanı: NASA bir basın toplantısı ile Dünya’ya çok benzeyen “Dünya’nın büyük kuzeni”ni keşfettiklerini açıkladı; Kepler-452b.
Güneş’e benzer (G2 sınıfında) bir yıldızın güvenli yaşam kuşağı (habitable zone) olarak adlandıralan bölgesinde yer alıyor. Yani yıldızına ne çok yakın ne çok uzak, yakın olursa büyük ihtimalle kuruyup kavrulmuş olur, uzak olursa da çok soğuk olur. Habitable zone’da ise yüzeyinde donmamış halde su bulundurması çok olası –ki Dünya benzeri gezegen arayışında en önemli kriter su bulundurabilme ihtimali.
Çapı yaklaşık Dünya’nın çapının 1,5 katı kadar yani %60 daha büyük. Yıldızı (yani kendi güneşi) Kepler-452’ye olan uzaklığı, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığından %5 daha fazla. Kepler-452’nin sıcaklığı ise güneş ile aynı, ama %20 daha parlak ve çapı %10 daha büyük. Bu şartlarda Kepler-452b yıldızından, Dünya’nın Güneş’ten aldığından %10 daha fazla enerji alıyor. Eğer kütlesi Dünya kadar olsaydı büyük ihtimalle yüzeyinde suyu tutamayacaktı, buharlaşan su atmosferde kalıp sera etkisi yaratacaktı. %60 daha büyük olduğu için kütlesi de Dünya’nın yaklaşık beş katı, bu da yüzeyindeki suyu kaçırmayacak bir çekim kuvveti olacağını gösteriyor, yüzeyindeki yer çekimi kuvveti bizimkinden iki kat fazla. Bunun onu küresel ısınmadan 500 milyon yıl daha koruyacağı düşünülüyor.
Büyüklüğü ve çekim kuvveti nedeniyle aktif volkanlara sahip olduğu ve yüzeyinin kayalık olabileceği düşünülüyor ama yine de %40 ihtimalle okyanuslarla kaplı veya gaz ya da buz ile dolu bir mini-Neptün olabilir.
Kepler-452b, yıldızının etrafındaki turunu 385 günde tamamlıyor, yani bir yıl orada 20 gün daha fazla. Yıldızı ise 6 milyar yaşında, gezegenlerin yıldızları ile aynı zamanlarda oluştuğu kabul ediliyor, Dünya ve Güneş’ten 1,5 milyar yıl daha yaşlılar. Eğer yaşam oluşmasına uygun bir ortam varsa bunun için Dünya’dan daha fazla zamanı olmuş.
Bunların çoğu varsayımlar ve matematiksel modeller ile ulaşılan veriler. İnternette gördüğünüz fotoğrafların hepsi de bu bilgiler kullanılarak yapılmış modeller. Henüz öyle detaylı fotoğraflar çekecek teknolojiye sahip değiliz.
Bu bilgileri elde etmemizi sağlayan Kepler Teleskobunun görevi farklı yıldızlar bulup bu yıldızların güvenli yaşam kuşağında kaç tane gezegen olduğuna bakmak ve bu gezegenlerin parlaklığı, büyüklüğü ve yörüngesini tamamlama süresini ölçmek. Bu keşiflerde izlediği metod transit metodu olarak adlandırılıyor. Kabaca mantığı şu: çok geniş bir bölgeyi tarayarak uzak uzak diyarlardan gelen ışığı ölçüyor ve yıldızlar buluyor. Bulduğu sistemlere sıra ile numaralar veriliyor, Kepler-452 keşfedilen 452. yıldız. Yıldızın yörüngesindeki gezegenler, etrafındaki dönüşleri sırasında Kepler ile yıldız arasından da geçiyor ve bu geçiş sırasında yıldızdan gelen ışıkta azalma oluyor. Bu değişim ve değişimin sıklığı ölçülerek gezegenin büyüklüğü ve yörüngesi hakkında bilgi sahibi oluyoruz.
Kepler-452b de 4 yıl boyunca Mayıs 2013’e kadar gözlemlenmiş. Veriler incelenirken Mayıs 2014’te fark edilmiş, dört kez geçişi görülünce Mart 2015’te gezegen olduğu onaylanmış.
Kepler’in takip ettiği cisimin gezegen olduğu onaylanınca yıldızının yanına konan harf ile ismi veriliyor, Kepler-452b bu sistemde keşfedilen ilk gezegen. Yıldızın kendisi a sayılıyor ve sırayla gezegenlere b,c,d.. olarak isimler veriliyor.
Transit metodu ile Keplerin elde ettiği datalar kullanılarak matematiksel modellerle hesaplamalar yapılıyor ve sonucunda varsayımlarda bulunuyor. Mesela yıldızın spektrumuna bakılarak renkleri sayesinde yaşı tahmin ediliyor, sönmeye yakın ise bu çok yaşlı olduğu anlamına geliyor. Ya da yukarıda bahsettiğimiz, yıldızından daha fazla enerji almasına rağmen kütlesi daha büyük olduğu için su bulundurma ihtimalinin olması gibi varsayımlarda bulunuluyor.
Transit metodunu ise basitçe şöyle düşünebiliriz: kapkaranlık ve oldukça büyük bir odadasın. Odanın uzak bir yerinde bir sinek var. Etraf karanlık, sinek de çok küçük olduğu için göremiyorsun. Şimdi bir ışık kaynağı olduğunu düşünelim, sinek bunun etrafında dönüyor. Ama ışık kaynağı o kadar uzak ki ne olduğunu yine tam seçemiyorsun, sadece bir ışık geliyor. Sinek ise yine çok küçük olduğu için görünmüyor. Ama çok dikkatli baktığında sinek ışık kaynağının önünden her geçtiğinde sana gelen ışığın bir kısmını engellediğini fark ediyorsun. Bir kere geçiyor, sonra bir daha geçiyor, ah diyorsun bir turu 2 saatte attı. Sonra bir kelebek geçip gidiyor, bekliyorsun bir daha geçmiyor, “Bu sinek değil çünkü sinekler ışığın etrafında döner, bir kere daha geçmesi gerekirdi.” diyorsun öyle bir kural varmış çünkü. Böyle antin kuntin işlere bulaşıyoruz çünkü gezegenler ışık saçmıyor, yıldızlarının ışığını yansıtıyor. Bu nedenle milyarlarca kilometre uzaklıktaki böyle küçük gezegenleri görebilmemiz mümkün değil. Karanlık diye Plüton’u göremiyorduk, nerede 1400 ışık yılı uzaklıktaki gezegene bakıp “aa mavi bir şeyler var, su mu o ya” diye heyecanlanacağız.
Uzaklık konusu açılmışken, gelelim “nasıl olsa gidemeyeceğiz” meselesine. Nasıl olsa yapamayacağız diye merak etmeyi ve araştırmayı bıraksaydık şu an teknoloji bakımından olduğumuz noktada değildik. Plüton geçişinden sonra Stephen Hawking ne dedi: “Keşfediyoruz, çünkü insanız, ve bilmek istiyoruz.”
Kepler’in görüş alanında yarım milyona yakın yıldız var, 150.000’i gözleniyor. Bunların 90.000’den fazlası G-tipi yıldız, yani Güneş benzeri. 90.000 tane Güneş hayal edebiliyor musunuz? Evrenin büyüklüğü göz önüne alındığında küçücük bir alanda 90.000 tane yıldız, gezegenleri ile uyduları ile 90.000 tane sistem. Kepler şu ana kadar 4.696 tane gezegen adayı keşfetti. Aşağıdaki fotoğrafa bir bakın, grafikteki noktaların hepsi Kepler’in keşfettiği, gezegen olarak onaylanabilecek gök cisimleri. Bunların 1030 tanesinin ise gezegen olduğu onaylandı.
Olasılıklar o kadar fazla ki Dünya’nın aynısı bir gezegen olması olasılığı bile var. Ayrıca Kepler’in maliyeti diğer uzay projelerinin yanında çok da fazla değil. Yani uzak gezegenleri imkanlarımız dahilinde araştırmak için harcanmayacak bir para değil. 4.696 tane olası gezegen, sayısı da artacak, bunlardan bir ya da birkaçında su olabilir, bildiğimize yakın hayat olabilir.
Tüm bu hayalleri bir kenara bırakalım hiçbir şey bulamasak bile Güneş Sistemi’nin geçmişi ve geleceği ile ilgili daha detaylı teorilere sahip olabiliriz. Kepler-452 Güneş’ten 1,5 milyar yıl daha yaşlı. Güneş’e benzer bir yıldızın geleceğine bakıp çıkarımlarda bulunabiliriz.
Düşünsenize 1400 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegenin yıldızından gelen ışık ile çıkarımlarda bulunduk. Yani bize ulaşan ışık, kaynağından 1400 yıl önce çıktı, yani sahip olduğumuz veriler Kepler-452 sisteminin 1400 yıl öncesine ait. Biz bu verileri konuşurken şu anda orada bambaşka şeyler olabilir. Sadece bunu bilmek bile insanı şaşırtıyor.
Ama bunlarla ilgilenmiyor, illa yakın bir gezegen istiyorsanız da size Gliese 667Cc verelim. 2011’de keşfedildi, 22 ışık yılı uzaklıkta. Dünya’nın 4,5 katı kadar kütleye sahip, yıldızı biraz dandik ama, bir kızıl cücenin güvenli yaşam kuşağında bulunuyor. Yıldızı Güneş’e göre küçük ve soğuk olmasına rağmen Gliese 667Cc’nin uzaklığı, Dünya’nın aldığının %90’ı oranında enerji almasını sağlıyor, yani soğuk değil. Gezegenin büyüklüğü ve yoğunluğu ise henüz bilinmiyor, o nedenle gaz dolu bir küre de çıkabilir, o zaman Dünya ile benzerliği kalmaz. Kepler-452b kadar yaygara koparmamasının bir nedeni de bu zaten, bir de bu gezegeni NASA ve Kepler bulmadı tabi o da var ☺.
NASA’nın bu kadar mevzu yaratmasının arkasında daha faklı bir amaç var mı bilemiyorum (dikkatleri başka yöne çekmek gibi), ama basın toplantısı yapılacağını önceden duyurup heyecan yaratmalarının en büyük sebebi PR çalışması. New Horizons’ın heyecanı ile yakaladıkları gündemi devam ettirmek istiyorlar, gündemde olmak demek para demek, para demek daha fazla araştırma demek. Kepler 2009 yılında fırlatıldı, görevin 3,5 yıl sürmesi planlanıyordu, şu an altı yılı geçti, uzay aracı bozuldu bozulacak. Sessiz sedasız bitmesi yerine gündem yaratılıyor, şov yıldızları gibi Curiosity’i, New Horizons’ı, Rosetta’yı, Philea’yı takip ediyoruz, tweet atıyorlar okuyoruz, NASA’nın açıklamalarını bekliyoruz. Daha çok insanın meraklanması ve araştırmasını sağladığı için bile önemli bir proje yani.
Mesela dün akşam NASA Kepler Twitter hesabından gelen soruları yanıtladı. Benim bir sorumu da Kepler’in yeni gezegen adayı katalogunun baş araştırmacılarından Jeff Coughlin yanıtladı :).
Yıldızların yaşanabilir bölgelerine yoğunlaşılıyor, ama bu alanın dışında da bizim hayal edemeyeceğimiz canlılar olamaz mı? Bu da bir ihtimal dahilinde, Jeff Coughlin de dediği gibi Dünya’da canlı olamaz dediğimiz kapkaranlık mağaralarda ya da okyanusların en derinlerinde yaşayan “extremophile”ler var, bunlar bile olasılıkların bizim düşündüğümüzden daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak yine de bildiğimiz hayat ısı ve suya ihtiyaç duyuyor, bu yüzden para ve zamanımızı daha düşük olasılıklara harcamak yerine su olabilecek gezegenler arayışındayız.
Aslında Dünya dışı yaşam konusunda Kepler’in bize vadettiği fazla birşey yok. Stephen Hawking ve Rus milyoner Yuri Milner’in duyurduğu Breakthrough Listen projesinden medet umabiliriz. 10 yıl sürecek bu araştırmaya Yuri Milner 100 milyon dolar bağışladı, proje ile radyo verileri araştırılarak çevremizdeki 100 galaksiden gelen bir mesaj olup olmadığına bakılacak. Belki de uzak bir gezegende yaşayan varlıkların televizyon yayınlarını yakalarız kim bilir?
Çapı yaklaşık Dünya’nın çapının 1,5 katı kadar yani %60 daha büyük. Yıldızı (yani kendi güneşi) Kepler-452’ye olan uzaklığı, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığından %5 daha fazla. Kepler-452’nin sıcaklığı ise güneş ile aynı, ama %20 daha parlak ve çapı %10 daha büyük. Bu şartlarda Kepler-452b yıldızından, Dünya’nın Güneş’ten aldığından %10 daha fazla enerji alıyor. Eğer kütlesi Dünya kadar olsaydı büyük ihtimalle yüzeyinde suyu tutamayacaktı, buharlaşan su atmosferde kalıp sera etkisi yaratacaktı. %60 daha büyük olduğu için kütlesi de Dünya’nın yaklaşık beş katı, bu da yüzeyindeki suyu kaçırmayacak bir çekim kuvveti olacağını gösteriyor, yüzeyindeki yer çekimi kuvveti bizimkinden iki kat fazla. Bunun onu küresel ısınmadan 500 milyon yıl daha koruyacağı düşünülüyor.
Dünya'ya oranla Kepler-452b'nin büyüklüğü |
Büyüklüğü ve çekim kuvveti nedeniyle aktif volkanlara sahip olduğu ve yüzeyinin kayalık olabileceği düşünülüyor ama yine de %40 ihtimalle okyanuslarla kaplı veya gaz ya da buz ile dolu bir mini-Neptün olabilir.
Kepler-452b, yıldızının etrafındaki turunu 385 günde tamamlıyor, yani bir yıl orada 20 gün daha fazla. Yıldızı ise 6 milyar yaşında, gezegenlerin yıldızları ile aynı zamanlarda oluştuğu kabul ediliyor, Dünya ve Güneş’ten 1,5 milyar yıl daha yaşlılar. Eğer yaşam oluşmasına uygun bir ortam varsa bunun için Dünya’dan daha fazla zamanı olmuş.
Bunların çoğu varsayımlar ve matematiksel modeller ile ulaşılan veriler. İnternette gördüğünüz fotoğrafların hepsi de bu bilgiler kullanılarak yapılmış modeller. Henüz öyle detaylı fotoğraflar çekecek teknolojiye sahip değiliz.
Kepler Uzay Aracı |
Kepler-452b de 4 yıl boyunca Mayıs 2013’e kadar gözlemlenmiş. Veriler incelenirken Mayıs 2014’te fark edilmiş, dört kez geçişi görülünce Mart 2015’te gezegen olduğu onaylanmış.
Kepler’in takip ettiği cisimin gezegen olduğu onaylanınca yıldızının yanına konan harf ile ismi veriliyor, Kepler-452b bu sistemde keşfedilen ilk gezegen. Yıldızın kendisi a sayılıyor ve sırayla gezegenlere b,c,d.. olarak isimler veriliyor.
Transit metodu ile Keplerin elde ettiği datalar kullanılarak matematiksel modellerle hesaplamalar yapılıyor ve sonucunda varsayımlarda bulunuyor. Mesela yıldızın spektrumuna bakılarak renkleri sayesinde yaşı tahmin ediliyor, sönmeye yakın ise bu çok yaşlı olduğu anlamına geliyor. Ya da yukarıda bahsettiğimiz, yıldızından daha fazla enerji almasına rağmen kütlesi daha büyük olduğu için su bulundurma ihtimalinin olması gibi varsayımlarda bulunuluyor.
Kepler ile keşfedilen Dünya'ya yakın boyutlardaki gezegenler |
Transit metodunu ise basitçe şöyle düşünebiliriz: kapkaranlık ve oldukça büyük bir odadasın. Odanın uzak bir yerinde bir sinek var. Etraf karanlık, sinek de çok küçük olduğu için göremiyorsun. Şimdi bir ışık kaynağı olduğunu düşünelim, sinek bunun etrafında dönüyor. Ama ışık kaynağı o kadar uzak ki ne olduğunu yine tam seçemiyorsun, sadece bir ışık geliyor. Sinek ise yine çok küçük olduğu için görünmüyor. Ama çok dikkatli baktığında sinek ışık kaynağının önünden her geçtiğinde sana gelen ışığın bir kısmını engellediğini fark ediyorsun. Bir kere geçiyor, sonra bir daha geçiyor, ah diyorsun bir turu 2 saatte attı. Sonra bir kelebek geçip gidiyor, bekliyorsun bir daha geçmiyor, “Bu sinek değil çünkü sinekler ışığın etrafında döner, bir kere daha geçmesi gerekirdi.” diyorsun öyle bir kural varmış çünkü. Böyle antin kuntin işlere bulaşıyoruz çünkü gezegenler ışık saçmıyor, yıldızlarının ışığını yansıtıyor. Bu nedenle milyarlarca kilometre uzaklıktaki böyle küçük gezegenleri görebilmemiz mümkün değil. Karanlık diye Plüton’u göremiyorduk, nerede 1400 ışık yılı uzaklıktaki gezegene bakıp “aa mavi bir şeyler var, su mu o ya” diye heyecanlanacağız.
Uzaklık konusu açılmışken, gelelim “nasıl olsa gidemeyeceğiz” meselesine. Nasıl olsa yapamayacağız diye merak etmeyi ve araştırmayı bıraksaydık şu an teknoloji bakımından olduğumuz noktada değildik. Plüton geçişinden sonra Stephen Hawking ne dedi: “Keşfediyoruz, çünkü insanız, ve bilmek istiyoruz.”
Kepler’in görüş alanında yarım milyona yakın yıldız var, 150.000’i gözleniyor. Bunların 90.000’den fazlası G-tipi yıldız, yani Güneş benzeri. 90.000 tane Güneş hayal edebiliyor musunuz? Evrenin büyüklüğü göz önüne alındığında küçücük bir alanda 90.000 tane yıldız, gezegenleri ile uyduları ile 90.000 tane sistem. Kepler şu ana kadar 4.696 tane gezegen adayı keşfetti. Aşağıdaki fotoğrafa bir bakın, grafikteki noktaların hepsi Kepler’in keşfettiği, gezegen olarak onaylanabilecek gök cisimleri. Bunların 1030 tanesinin ise gezegen olduğu onaylandı.
Düşünsenize 1400 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegenin yıldızından gelen ışık ile çıkarımlarda bulunduk. Yani bize ulaşan ışık, kaynağından 1400 yıl önce çıktı, yani sahip olduğumuz veriler Kepler-452 sisteminin 1400 yıl öncesine ait. Biz bu verileri konuşurken şu anda orada bambaşka şeyler olabilir. Sadece bunu bilmek bile insanı şaşırtıyor.
Ama bunlarla ilgilenmiyor, illa yakın bir gezegen istiyorsanız da size Gliese 667Cc verelim. 2011’de keşfedildi, 22 ışık yılı uzaklıkta. Dünya’nın 4,5 katı kadar kütleye sahip, yıldızı biraz dandik ama, bir kızıl cücenin güvenli yaşam kuşağında bulunuyor. Yıldızı Güneş’e göre küçük ve soğuk olmasına rağmen Gliese 667Cc’nin uzaklığı, Dünya’nın aldığının %90’ı oranında enerji almasını sağlıyor, yani soğuk değil. Gezegenin büyüklüğü ve yoğunluğu ise henüz bilinmiyor, o nedenle gaz dolu bir küre de çıkabilir, o zaman Dünya ile benzerliği kalmaz. Kepler-452b kadar yaygara koparmamasının bir nedeni de bu zaten, bir de bu gezegeni NASA ve Kepler bulmadı tabi o da var ☺.
Gliese 667Cc temsili resmi |
NASA’nın bu kadar mevzu yaratmasının arkasında daha faklı bir amaç var mı bilemiyorum (dikkatleri başka yöne çekmek gibi), ama basın toplantısı yapılacağını önceden duyurup heyecan yaratmalarının en büyük sebebi PR çalışması. New Horizons’ın heyecanı ile yakaladıkları gündemi devam ettirmek istiyorlar, gündemde olmak demek para demek, para demek daha fazla araştırma demek. Kepler 2009 yılında fırlatıldı, görevin 3,5 yıl sürmesi planlanıyordu, şu an altı yılı geçti, uzay aracı bozuldu bozulacak. Sessiz sedasız bitmesi yerine gündem yaratılıyor, şov yıldızları gibi Curiosity’i, New Horizons’ı, Rosetta’yı, Philea’yı takip ediyoruz, tweet atıyorlar okuyoruz, NASA’nın açıklamalarını bekliyoruz. Daha çok insanın meraklanması ve araştırmasını sağladığı için bile önemli bir proje yani.
Mesela dün akşam NASA Kepler Twitter hesabından gelen soruları yanıtladı. Benim bir sorumu da Kepler’in yeni gezegen adayı katalogunun baş araştırmacılarından Jeff Coughlin yanıtladı :).
167 |
Yıldızların yaşanabilir bölgelerine yoğunlaşılıyor, ama bu alanın dışında da bizim hayal edemeyeceğimiz canlılar olamaz mı? Bu da bir ihtimal dahilinde, Jeff Coughlin de dediği gibi Dünya’da canlı olamaz dediğimiz kapkaranlık mağaralarda ya da okyanusların en derinlerinde yaşayan “extremophile”ler var, bunlar bile olasılıkların bizim düşündüğümüzden daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak yine de bildiğimiz hayat ısı ve suya ihtiyaç duyuyor, bu yüzden para ve zamanımızı daha düşük olasılıklara harcamak yerine su olabilecek gezegenler arayışındayız.
167 |
Aslında Dünya dışı yaşam konusunda Kepler’in bize vadettiği fazla birşey yok. Stephen Hawking ve Rus milyoner Yuri Milner’in duyurduğu Breakthrough Listen projesinden medet umabiliriz. 10 yıl sürecek bu araştırmaya Yuri Milner 100 milyon dolar bağışladı, proje ile radyo verileri araştırılarak çevremizdeki 100 galaksiden gelen bir mesaj olup olmadığına bakılacak. Belki de uzak bir gezegende yaşayan varlıkların televizyon yayınlarını yakalarız kim bilir?