My Brodmann Area 10Dış dünya ile başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.

26 Temmuz 2015 Pazar

Durdurun Dünya'yı inecek var! - Kepler-452b

Kepler-452b'nin temsili resmi

Son günlerde uzay haberleri canlanmış durumda. Önce 67P kuyruklu yıldızına inen Philae uzay aracı uyandı ve data göndermeye başladı. Karanlık bir noktaya iniş yaptığı için güneş panelleri işe yaramamış ve uykuya dalmıştı. Kuyruklu yıldızın hareketi ile tekrar güneş almaya başladı ve pillerini şarj ederek uyandı. 

Sonra New Horizons Plüton’un yakınından geçti, karanlıkta kaldığı için bizim için hala sırlarla dolu olan cüce gezegene ait detaylı fotoğraflar gönderdi. 

Sonra NASA 1972’den sonra ilk defa uzaydan çekilmiş Dünya’nın tam bir fotoğrafını yayınladı. Uzaydan iklim araştırmaları yapacak olan DSCOVR (Deep Space Climate Observatory) uydusunun bir milyon mil uzaklıktan çektiği fotoğraf Beyaz Saray ve NASA’nın hem Twitter hem instagram hesaplarında yayınlandı. 

Blue Marble

Ve en çok konuşulanı: NASA bir basın toplantısı ile Dünya’ya çok benzeyen “Dünya’nın büyük kuzeni”ni keşfettiklerini açıkladı; Kepler-452b. Güneş’e benzer (G2 sınıfında) bir yıldızın güvenli yaşam kuşağı (habitable zone) olarak adlandıralan bölgesinde yer alıyor. Yani yıldızına ne çok yakın ne çok uzak, yakın olursa büyük ihtimalle kuruyup kavrulmuş olur, uzak olursa da çok soğuk olur. Habitable zone’da ise yüzeyinde donmamış halde su bulundurması çok olası –ki Dünya benzeri gezegen arayışında en önemli kriter su bulundurabilme ihtimali.

Çapı yaklaşık Dünya’nın çapının 1,5 katı kadar yani %60 daha büyük. Yıldızı (yani kendi güneşi) Kepler-452’ye olan uzaklığı, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığından %5 daha fazla. Kepler-452’nin sıcaklığı ise güneş ile aynı, ama %20 daha parlak ve çapı %10 daha büyük. Bu şartlarda Kepler-452b yıldızından, Dünya’nın Güneş’ten aldığından %10 daha fazla enerji alıyor. Eğer kütlesi Dünya kadar olsaydı büyük ihtimalle yüzeyinde suyu tutamayacaktı, buharlaşan su atmosferde kalıp sera etkisi yaratacaktı. %60 daha büyük olduğu için kütlesi de Dünya’nın yaklaşık beş katı, bu da yüzeyindeki suyu kaçırmayacak bir çekim kuvveti olacağını gösteriyor, yüzeyindeki yer çekimi kuvveti bizimkinden iki kat fazla. Bunun onu küresel ısınmadan 500 milyon yıl daha koruyacağı düşünülüyor.

Dünya'ya oranla Kepler-452b'nin büyüklüğü

Büyüklüğü ve çekim kuvveti nedeniyle aktif volkanlara sahip olduğu ve yüzeyinin kayalık olabileceği düşünülüyor ama yine de %40 ihtimalle okyanuslarla kaplı veya gaz ya da buz ile dolu bir mini-Neptün olabilir.

Kepler-452b, yıldızının etrafındaki turunu 385 günde tamamlıyor, yani bir yıl orada 20 gün daha fazla. Yıldızı ise 6 milyar yaşında, gezegenlerin yıldızları ile aynı zamanlarda oluştuğu kabul ediliyor, Dünya ve Güneş’ten 1,5 milyar yıl daha yaşlılar. Eğer yaşam oluşmasına uygun bir ortam varsa bunun için Dünya’dan daha fazla zamanı olmuş.

Bunların çoğu varsayımlar ve matematiksel modeller ile ulaşılan veriler. İnternette gördüğünüz fotoğrafların hepsi de bu bilgiler kullanılarak yapılmış modeller. Henüz öyle detaylı fotoğraflar çekecek teknolojiye sahip değiliz.

Bu bilgileri elde etmemizi sağlayan Kepler Teleskobunun görevi farklı yıldızlar bulup bu yıldızların güvenli yaşam kuşağında kaç tane gezegen olduğuna bakmak ve bu gezegenlerin parlaklığı, büyüklüğü ve yörüngesini tamamlama süresini ölçmek. Bu keşiflerde izlediği metod transit metodu olarak adlandırılıyor. Kabaca mantığı şu: çok geniş bir bölgeyi tarayarak uzak uzak diyarlardan gelen ışığı ölçüyor ve yıldızlar buluyor. Bulduğu sistemlere sıra ile numaralar veriliyor, Kepler-452 keşfedilen 452. yıldız. Yıldızın yörüngesindeki gezegenler, etrafındaki dönüşleri sırasında Kepler ile yıldız arasından da geçiyor ve bu geçiş sırasında yıldızdan gelen ışıkta azalma oluyor. Bu değişim ve değişimin sıklığı ölçülerek gezegenin büyüklüğü ve yörüngesi hakkında bilgi sahibi oluyoruz.

Kepler Uzay Aracı

Kepler-452b de 4 yıl boyunca Mayıs 2013’e kadar gözlemlenmiş. Veriler incelenirken Mayıs 2014’te fark edilmiş, dört kez geçişi görülünce Mart 2015’te gezegen olduğu onaylanmış.

Kepler’in takip ettiği cisimin gezegen olduğu onaylanınca yıldızının yanına konan harf ile ismi veriliyor, Kepler-452b bu sistemde keşfedilen ilk gezegen. Yıldızın kendisi a sayılıyor ve sırayla gezegenlere b,c,d.. olarak isimler veriliyor.

Transit metodu ile Keplerin elde ettiği datalar kullanılarak matematiksel modellerle hesaplamalar yapılıyor ve sonucunda varsayımlarda bulunuyor. Mesela yıldızın spektrumuna bakılarak renkleri sayesinde yaşı tahmin ediliyor, sönmeye yakın ise bu çok yaşlı olduğu anlamına geliyor. Ya da yukarıda bahsettiğimiz, yıldızından daha fazla enerji almasına rağmen kütlesi daha büyük olduğu için su bulundurma ihtimalinin olması gibi varsayımlarda bulunuluyor.

Kepler ile keşfedilen Dünya'ya yakın boyutlardaki gezegenler

 Transit metodunu ise basitçe şöyle düşünebiliriz: kapkaranlık ve oldukça büyük bir odadasın. Odanın uzak bir yerinde bir sinek var. Etraf karanlık, sinek de çok küçük olduğu için göremiyorsun. Şimdi bir ışık kaynağı olduğunu düşünelim, sinek bunun etrafında dönüyor. Ama ışık kaynağı o kadar uzak ki ne olduğunu yine tam seçemiyorsun, sadece bir ışık geliyor. Sinek ise yine çok küçük olduğu için görünmüyor. Ama çok dikkatli baktığında sinek ışık kaynağının önünden her geçtiğinde sana gelen ışığın bir kısmını engellediğini fark ediyorsun. Bir kere geçiyor, sonra bir daha geçiyor, ah diyorsun bir turu 2 saatte attı. Sonra bir kelebek geçip gidiyor, bekliyorsun bir daha geçmiyor, “Bu sinek değil çünkü sinekler ışığın etrafında döner, bir kere daha geçmesi gerekirdi.” diyorsun öyle bir kural varmış çünkü. Böyle antin kuntin işlere bulaşıyoruz çünkü gezegenler ışık saçmıyor, yıldızlarının ışığını yansıtıyor. Bu nedenle milyarlarca kilometre uzaklıktaki böyle küçük gezegenleri görebilmemiz mümkün değil. Karanlık diye Plüton’u göremiyorduk, nerede 1400 ışık yılı uzaklıktaki gezegene bakıp “aa mavi bir şeyler var, su mu o ya” diye heyecanlanacağız.

Uzaklık konusu açılmışken, gelelim “nasıl olsa gidemeyeceğiz” meselesine. Nasıl olsa yapamayacağız diye merak etmeyi ve araştırmayı bıraksaydık şu an teknoloji bakımından olduğumuz noktada değildik. Plüton geçişinden sonra Stephen Hawking ne dedi: “Keşfediyoruz, çünkü insanız, ve bilmek istiyoruz.”

Kepler’in görüş alanında yarım milyona yakın yıldız var, 150.000’i gözleniyor. Bunların 90.000’den fazlası G-tipi yıldız, yani Güneş benzeri. 90.000 tane Güneş hayal edebiliyor musunuz? Evrenin büyüklüğü göz önüne alındığında küçücük bir alanda 90.000 tane yıldız, gezegenleri ile uyduları ile 90.000 tane sistem. Kepler şu ana kadar 4.696 tane gezegen adayı keşfetti. Aşağıdaki fotoğrafa bir bakın, grafikteki noktaların hepsi Kepler’in keşfettiği, gezegen olarak onaylanabilecek gök cisimleri. Bunların 1030 tanesinin ise gezegen olduğu onaylandı.


Olasılıklar o kadar fazla ki Dünya’nın aynısı bir gezegen olması olasılığı bile var. Ayrıca Kepler’in maliyeti diğer uzay projelerinin yanında çok da fazla değil. Yani uzak gezegenleri imkanlarımız dahilinde araştırmak için harcanmayacak bir para değil. 4.696 tane olası gezegen, sayısı da artacak, bunlardan bir ya da birkaçında su olabilir, bildiğimize yakın hayat olabilir. Tüm bu hayalleri bir kenara bırakalım hiçbir şey bulamasak bile Güneş Sistemi’nin geçmişi ve geleceği ile ilgili daha detaylı teorilere sahip olabiliriz. Kepler-452 Güneş’ten 1,5 milyar yıl daha yaşlı. Güneş’e benzer bir yıldızın geleceğine bakıp çıkarımlarda bulunabiliriz.

Düşünsenize 1400 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegenin yıldızından gelen ışık ile çıkarımlarda bulunduk. Yani bize ulaşan ışık, kaynağından 1400 yıl önce çıktı, yani sahip olduğumuz veriler Kepler-452 sisteminin 1400 yıl öncesine ait. Biz bu verileri konuşurken şu anda orada bambaşka şeyler olabilir. Sadece bunu bilmek bile insanı şaşırtıyor.

Ama bunlarla ilgilenmiyor, illa yakın bir gezegen istiyorsanız da size Gliese 667Cc verelim. 2011’de keşfedildi, 22 ışık yılı uzaklıkta. Dünya’nın 4,5 katı kadar kütleye sahip, yıldızı biraz dandik ama, bir kızıl cücenin güvenli yaşam kuşağında bulunuyor. Yıldızı Güneş’e göre küçük ve soğuk olmasına rağmen Gliese 667Cc’nin uzaklığı, Dünya’nın aldığının %90’ı oranında enerji almasını sağlıyor, yani soğuk değil. Gezegenin büyüklüğü ve yoğunluğu ise henüz bilinmiyor, o nedenle gaz dolu bir küre de çıkabilir, o zaman Dünya ile benzerliği kalmaz. Kepler-452b kadar yaygara koparmamasının bir nedeni de bu zaten, bir de bu gezegeni NASA ve Kepler bulmadı tabi o da var ☺.

Gliese 667Cc temsili resmi

NASA’nın bu kadar mevzu yaratmasının arkasında daha faklı bir amaç var mı bilemiyorum (dikkatleri başka yöne çekmek gibi), ama basın toplantısı yapılacağını önceden duyurup heyecan yaratmalarının en büyük sebebi PR çalışması. New Horizons’ın heyecanı ile yakaladıkları gündemi devam ettirmek istiyorlar, gündemde olmak demek para demek, para demek daha fazla araştırma demek. Kepler 2009 yılında fırlatıldı, görevin 3,5 yıl sürmesi planlanıyordu, şu an altı yılı geçti, uzay aracı bozuldu bozulacak. Sessiz sedasız bitmesi yerine gündem yaratılıyor, şov yıldızları gibi Curiosity’i, New Horizons’ı, Rosetta’yı, Philea’yı takip ediyoruz, tweet atıyorlar okuyoruz, NASA’nın açıklamalarını bekliyoruz. Daha çok insanın meraklanması ve araştırmasını sağladığı için bile önemli bir proje yani.

Mesela dün akşam NASA Kepler Twitter hesabından gelen soruları yanıtladı. Benim bir sorumu da Kepler’in yeni gezegen adayı katalogunun baş araştırmacılarından Jeff Coughlin yanıtladı :).

167

Yıldızların yaşanabilir bölgelerine yoğunlaşılıyor, ama bu alanın dışında da bizim hayal edemeyeceğimiz canlılar olamaz mı? Bu da bir ihtimal dahilinde, Jeff Coughlin de dediği gibi Dünya’da canlı olamaz dediğimiz kapkaranlık mağaralarda ya da okyanusların en derinlerinde yaşayan “extremophile”ler var, bunlar bile olasılıkların bizim düşündüğümüzden daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak yine de bildiğimiz hayat ısı ve suya ihtiyaç duyuyor, bu yüzden para ve zamanımızı daha düşük olasılıklara harcamak yerine su olabilecek gezegenler arayışındayız.


167

Aslında Dünya dışı yaşam konusunda Kepler’in bize vadettiği fazla birşey yok. Stephen Hawking ve Rus milyoner Yuri Milner’in duyurduğu Breakthrough Listen projesinden medet umabiliriz. 10 yıl sürecek bu araştırmaya Yuri Milner 100 milyon dolar bağışladı, proje ile radyo verileri araştırılarak çevremizdeki 100 galaksiden gelen bir mesaj olup olmadığına bakılacak. Belki de uzak bir gezegende yaşayan varlıkların televizyon yayınlarını yakalarız kim bilir?   

23 Temmuz 2015 Perşembe

Bir Tatil Aktivitesi Olarak Kitap Okumak


Benim için kötü tatil yok sanırım, olması da çok zor, Allah korusun başıma bir iş gelmesi gerek anca. Evde bile otursam tatil tatildir, sabah istediğim saatte kalkmak, uzun uzun kahvaltı etmek, aylak aylak televizyona bakmak, türk filmi izlemek bile mutlu ediyor beni.

Tatile gittiğimde de benzer beklentilerim var aslında. Denize gireyim, kitabımı okuyayım, karnım doysun, konforum bozulmasın yeter benim için. Bu sene tüm bu isteklerimi karşıladığım bir tatil yaptım, programım sabah uyanıp denize girmek ile başlıyordu. Sonra çatlayana kadar kahvaltı, sonra midem biraz yatışana kadar kitap okuma, sonrasında da yüzme- güneşlenirken kitap okuma ile akşama kadar devam eden süreç, duş-akşam yemeği ve yatana kadar Esrarengiz Bahçe boyama ile son buluyordu :).

Okuduğum kitaplardan ayrı ayrı daha detaylı bahsedeceğim, ama öncesinde neler okuduğumu toparlamak istedim.

163


Tatile çıkmadan önce Haruki Murakami’nin Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları kitabına başlamıştım. İlk gün onu bitirdim ve William Golding – Sineklerin Tanrısı’na başladım. Issız bir mercan adasına düşmüş çocukların hikâyesi tatil için harika bir seçim oldu. Kitap bir distopya hikayesi ve beni şaşırtan biçimde simgesel bir anlatım içeriyordu, bu nedenle tatilimin favorisi oldu.





Sineklerin Tanrısı’nın üzerimde bıraktığı şaşkınlıkla karışan hoşnutluğu sindirmeden Handan’a başladım. Handan’dan beklentim çok fazlaydı, en sevdiğim romanlardan Halide Edib Adıvar’ın Handan’ının ismini almış, Handan’a ve Gezi’ye dair bir kitap olduğunu biliyordum çünkü. Büyük hayal kırıklığına uğradım ne yazık ki :). Tatilde olmamın avantajıyla bitsin diye hızlıca okudum ama zaten çok kolay okunan ve sıkmayan bir kitaptı.






Son gün ise Emrah Serbes’in ilk Behzat Ç. Kitabı Her Temas İz Bırakır’a başladım. Daha ilk bölümü ile diziden farklı olduğunu gösterince, heyecan ve ilgiyle okudum. İstanbul ve ofis hayatıma döndüğüm günlerde bile elimden düşüremedim kitabı. Ertesi sabah altıda uyanacağımı hiç düşünmeden bir gece bir buçukta bitirdim ve başucuma koyup rahatça uyuyabildim :). Diziyi izlemeden okumuş olsaydım yine çok severdim, hikâyeyi polisiye olarak çok başarılı buldum çünkü. Ama diziyi izlememiş olsaydım elimden düşüremeyecek kadar bağlanır mıydım orasını bilemiyorum.



Art arda bitirdiğim kitaplar ile başladığım seri bayram tatilinde biraz hız kesti. Aslında yeni bir kitaba başlamayı düşünmüyordum. Takip ettiğim dergiler birikmişti, onları okur arada da Stephen Hawking’in Zamanın Kısa Tarihi’ne vakit ayırırım diye düşünüyordum. Ancak dayanamadım ve Mine Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanı’na başladım. İnce olmasına rağmen çok hızlı okuyamadım. Sıkıcı olduğu veya ağır bir dili olduğu için değil, çok yalın ama az kelime ile çok şey anlatıyor. Bu nedenle biraz daha sakin biçimde devam ettim kitaba ve bayramın ikinci günü bitirdim.

169
163


Beş Sevim Apartmanı’nı bitirdikten sonra da yeni kitaba başlamamaya, dergileri okumaya karar verdim ama yine dayanamayıp Necib Mahfuz/Aşk Zamanı’na başladım. Duraklamadan arka arkaya kitap bitirdiğim dönem devam ediyor, umarım bir süre daha böyle gider, kitaplıkta okumamı bekleyen çok kitap var :).




22 Temmuz 2015 Çarşamba

Bana deniz verin / Assos



Tatil için çalışıyoruz, hatta biraz da tatil için yaşıyoruz. Sabah erkenden kalkıp işe gelmekle başlayan bu koşuşturmanın içinde, benim daha mayıs ayında “denize giremezse fenalaşacak” hastalığım nüksediyor ve semptomlarını hissetmeye başlıyorum.

Bu sene de çok vakit kaybetmeden denize girebilmek benim için çok önemli bir mesele halini almıştı :). Çalıştığım şirkette toplu yıllık izin uygulaması olduğundan 6 Temmuz haftası izinli olacaktım. Arabasız olacağımız ve temiz deniz takıntımız olduğu için Assos’u seçtik ve annem ve bir arkadaşı ile birlikte Pazar sabahın köründe yola çıktık.

Assos’un en yakınına giden firma Truva diye duyduğumuz için bu firmayı tercih ettik ama otobüsleri çok duruyor. Firmanın her ofisinde durup varsa yolcu alıyor, halk otobüsü gibi sürekli birileri inip biniyor. Bu yüzden yol baya uzun sürdü, fenalık geçirmek mümkün. Erken çıktığımız için ben yol boyunca uyudum o yüzden çok etkilenmedim :). Otobüsten Ayvacık’ta iniliyor, burada taksiler ve Assos antik kente, Behramkale’ye ve Kadırga Koyu’na giden minibüsler var.

167

Biz Assos Kervansaray’da kaldık, antik limanda eski bir palamut deposundan bozma taş bir bina. Önünde iskelesi var, zaten bu koyda kum bir plaj yok, kayalık. Bu nedenle de deniz harika, çok temiz, derin ve serin. Ben zaten serin deniz severim, Assos da çok soğuk değildi. (Bodrum’dan biraz daha soğuk, Bozcaada’dan daha sıcak buldum :))


Bina otel olarak tasarlanmadığı için odalar oldukça küçük. İnternet sitesindeki fotoğraflara çok da kanmayın, standart odalar daha küçük, balkonları da yok. Balkon olmaması biraz sıkıcı ama küçük bir otel olduğu için kalabalık değil, restoranında ya da otelin önündeki masalarda istediğiniz gibi oturabilirsiniz. Otel yarım pansiyon, sabah kahvaltılarını ben çok beğendim. Çeşit çeşit lezzetli peynirler vardı, salam, sucuk, omlet tarzı şeyler çok başarılı değildi ama simit-peynir-domates olduğu sürece kahvaltı benim için yeterli :). Öğlen klasik plaj atıştırmalıklarından alabilirsiniz, ama onlar da çok başarılı değil karın doyurmak için idare eder sadece. Ben kahvaltıda o kadar çok yiyordum ki öğlen bir şeyler yiyecek kadar acıkmadım hiç, dondurma ile günüm geçiyordu. Harika bir dondurmacı var Assos’ta Yahya Usta denememezlik etmeyin, bence Cunda’daki dondurmalardan çok daha güzel.


Otelde akşam yemeği ise biraz sıkıntı, her akşam değişen mezeler ve ara sıcaklar oluyor, onun haricinde ana yemek hep aynı: köfte, tavuk ızgara, çipura, levrek veya mezgit. Ben çok yemek arayan biri değilimdir, her gün balık da yiyebilirim, bu nedenle benim için sıkıntı değildi ama özellikle uzun kalacaksanız yemek durumunu göz önünde bulundurun çünkü Assos çok küçük bir yer etrafta da yemek açısından fazla alternatifiniz yok, Behramkale veya Kadırga Koyu’na gitmeniz gerekebilir.

424

Denizin tertemiz olması, Assos’un tenhalığı ve sakinliği, otelin temiz, çalışanlarının ilgili ve saygılı olması bizim bu tatilden beklentilerimizi karşılıyordu, çok memnun kaldık. Gelecek yıllarda mutlaka tekrar gideceğiz, zaten Assos’tan Perşembe günü ayrılıp Ayvalık’a geçecektik, Assos’u bir gece uzatıp Ayvalık’a Cuma akşamı geçtik.

Cuma gününü Assos’ta denize girerek geçirip Ayvalık’a geçmekle çok doğru bir karar vermişiz zaten ben Ayvalık denizini pek beğenmedim. Tatilden anladığım yüzmek olduğu için o kadar yolu gitmişken Ayvalık’ta değil Assos’ta kalırım. Ama tercihiniz kumluk ve daha sıcak bir denizse o zaman sizin için Ayvalık-Cunda daha uygun. Tatilimizin bu kısmından çok bahsetmeyeceğim, evet Ayvalık da Cunda da çok şirin yerler ama gittim, gördüm, bir daha gideceğimi sanmıyorum, klasik bir tatil beldesi zaten. Bozcaada varken Ayvalık da Cunda da çok fazla kalbimi çelemedi açıkçası :).


20 Temmuz 2015 Pazartesi

Momiji Love

Ay ben hiç Momiji postu yazmamışım!

Bu minik tatlı şeylerle geçen yaz koleksiyonerlerin instagramdaki fotoğrafları sayesinde tanıştım. Aslında o zamanlar pek ilgimi çekmiyordu, evet çok tatlılardı ama gereksiz pahalı bulmuştum. Kırılma anım yılbaşı için çıkan özel seri ile oldu, kızaklı Pipaluk o kadar tatlıydı ki dayanamayıp aldım :).


Momiji

65 TL’ye almıştım ama o kadar mutlu oldum ki kesinlikle değdi. Sevimlilikleri ve hepsinin el boyaması olduğu düşünülünce stokta olanların fiyatları o kadar da pahalı değil aslında. Ama ikinci el olanlar veya diğer kullanıcıların sattıklarının fiyatları çok çok pahalı. Ben çok abartmış değilim, fiyatı nedeniyle her çıkan bebeği almıyorum, içlerinde çok beğendiklerimi aldım sadece.




Pipaluk sayesinde hem Bywonderland ile hem de Momiji ailesi ile tanışmış oldum. Bywonderland Momiji’nin Türkiye’deki resmi satıcısı. Ayrıca Bilstore ve Morhipo’da da bazı bebekleri bulmak mümkün. Bywonderland’in sahipleri çok çok tatlı tatlı insanlar, her konuda hemen yardımcı oluyorlar, ayrıca bywonderland instagram hesaplarında da hem momiji fotoğrafları paylaşıyorlar hem de her ay yarışma düzenliyorlar. Her ayın sonunda özel hashtag ile eklenen fotoğraflardan beğendiklerini seçip açıklıyor ve fotoğrafların sahiplerine istedikleri bir Momiji’yi hediye ediyorlar.

Pipaluk’u aldıktan sonra tabi ki tek momiji ile kalamadım, ikinci Momijim Giddy Up oldu. Çok komik bir tipi var :), almayı çok istiyordum ancak Bywonderland’de stok olmadığı için Bilstore’dan aldım.

Sonra Book Club serisinden Danielle’in Bywonderland’de stoğa girmesi ile onu aldım, daha sonra Eve geldi, en son da çok uygun fiyata instagramdan ikinci el Enid’i aldım. Bu serideki Alex ve Phoebe’i de çok istiyorum ama Bywonderland’de stokta yok, diğer satan kişilerde de fiyatları çok pahalı, belki stoğa girer ya da umarım uygun bir fiyata bulabilirim.






En son Dreaming’in çıkması ile de tam anlamıyla içim gitti. Pastel renkleri, sevimli ifadesiyle çok çok tatlı bir bebek. Herkes benimle aynı fikirde olduğu için bitmesinden korkarak çıktıktan birkaç gün sonra can havliyle onu da aldım.




Aldığım Momiji’lerin yanı sıra bir de hediye olarak gönderilenler var :). Bywonderland’in düzenlediği yarışmalarda ben de kazandım. Hem de üç ay üst üste :). İlk aylarda kazanamadığım için üzülüyordum, ama sonra yarışmayı illa ki kazanmak için fotoğraf eklemekten vazgeçtim. Momiji’lerim ile fotoğraf çekmeyi seviyorum, aklıma gelen bir konsepti hazırlarken büyük keyif alıyorum, bu mutluluk bile yetiyor bana ama tabi ki kazanınca da daha da çok çok mutlu oluyorum. Bywonderland bu yarışmalarla gerçekten sevgiyi yayıyor. O ayın hashtagindeki fotoğraflara fırsat buldukça düzenli olarak bakıyorum. Böylece diğer fotoğraf ekleyen insanlarla birbirinizi takip etmeye, sohbet etmeye de başlıyorsunuz. Minik bebeklerimin güzelliğinin yanı sıra böyle bir grubun içinde bulunduğum için de çok mutluyum.

Sayesinde Bywonderland’in yarışmalarından Momiji kazandığım ilk fotoğrafı Pipaluk ile çekmiştim. Lego minifigürlerimin küçük bir dikdörtgen parçasını oyun hamuru ile kaplayarak Pipaluk’uma iPod yaptım :). Sakladığım Barbie aksesuarlarımın arasında da kırmızı tüylü bir kulaklık bulmuştum, ona lastikten ve yine oyun hamurundan kablo yapınca Pipaluk’un iPod kulaklığı da olmuş oldu.




İkinci kazanan fotoğrafım ise Momiji ve Lego Minifigures kardeşliği ile kutladığım 23 Nisan konsepti oldu.




Geçen ay da Dreaming’in pijama partisi ile kazandım :). Hazırlaması çok zevkliydi, çok eğlendim. Oyun hamurlarından tüm Momiji’lerime Dreaming’in patiklerine benzeyen pabuçlar yaptım. Kafası uygun olanlara (Danielle, Enid ve Magique) uyku bandı da yerleştirdim :). Son olarak da bir parça karton kesip şimdilerde doğum günü, baby shower gibi aktivitelerde çok popüler olan çerçevelerden yaptım. Tüm bunları hazırlarken de, fotoğrafları çekerken de çok çok eğlendim :).






Kazandığım yarışmalardan ilkinin hediyesi olarak Magique istedim. Bywonderland’in instagram hesabında Magique’nin fotoğrafını gördüğümde gözlerim parlamıştı. Hem çocukluğumdan beri sihirbazları çok severim, hem de tombik suratlı Momiji’lere bayılıyorum. Magique de çok çok tatlı. Yarışmayı kazanmasaydım da satın alacaktım, kazandığım haberini alınca çok sevindim ve hemen tercihimi Magique’dan yana kullandım.





İkinci ödülüm olarak da Create’i istedim.  Öyle çok özel çok çok zevimli bir bebek değil ama kalemler özel ilgi alanım olduğu için çok beğendim :).


625

Son yarışma için ise tercihimi Adventure'dan yana kullandım. Haziran sonunda Curiosity ve Adventure’ın stoklara gireceğini duyurmuşlardı, Curiosity'i satın alıp Adventure'ı hediye olarak rica ettim. Fotoğraflarını çektiğimde onları da eklerim :).

Momiji koleksiyonu yapmaya ilgi duymasanız da Bywonderland hesabını takip etmenizi, ya da arasıra #momijilesevgiyi yay hastaglarine bakmanızı öneririm. Çok eğlenceli, çok sevimli fotoğraflar oluyor, eminim sizi de mutlu edecektir.