My Brodmann Area 10Dış dünya ile başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.

27 Şubat 2016 Cumartesi

Her Gün Sinemaya Gidip Bütçeyi Sarsmamak / Sinemia Üyeliği



"Hangi sıklıkla sinemaya gidersiniz?" sorusuna cevap verirken evde izlediği filmleri de ekleyenler?
Öyle hesaplayınca "haftada ikiden fazla" oluyor değil mi? Sinemia ile tanışınca artık hile yapmanıza gerek yok, cevap olarak gönül rahatlığıyla "Her Gün" diyebilirsiniz. :)

Sinemia aylık olarak üye olabileceğiniz bir sinema kulübü. Aylık, üç aylık ya da altı aylık seçenekler ile üye oluyorsunuz ve her gün bir sinema bileti hakkınız oluyor. Hemen hemen her sinema salonunda, 2D, 3D, IMAX ve 4DX de dahil her filmi izleyebiliyorsunuz.

Ben kartı aldığımdan beri vizyona giren Oscar adayı filmlerin hepsini izledim :). Önceki senelerde ödül törenine kadar tüm filmleri izlemek çok zor oluyordu gerçekten. Zar zor düzgün link bul, biten internet kotası yüzünden keyifle izleyeme, bilgisayara indirmeyi bekle. Hayat çok zordu yani :). Şimdi ise "Bu filmi sinemada izlemeye değer mi?" diye düşünmeden, yetişebildiğim her filmi izlemeye çalışıyorum.



Peki nasıl kullanılıyor Sinemia? Şöyle:

1) Üyelik davetiyesi için başvurun.

Sinemia internet sitesine üye olup davetiye istiyorsunuz. Bunun içinse Linkedin veya Facebook hesabınızın olması gerek, bu hesaplarınızdan biri ile başvuruyorsunuz çünkü.

2) Davetiye mailini bekleyin. 

Sinemia, üyeliğinizi aldıktan sonra mail adresinize davetiye gönderiyor. İşin en can sıkıcı olabilen kısmı burası. Davetiye gönderimi konusunda belirli bir zaman yok çünkü. Ben başvurduğumda bir iki gün içinde davetiyem iletildi. Aynı anda erkek arkadaşım da başvurmuştu, ama ona aylarca yanıt vermediler. Ofisten bir kız arkadaşıma da hemen davetiye iletildi, üyeliğini başlattı. Ondan daha önce başvuran bir erkek arkadaşımıza ise hala dönmediler. Bu yüzden illa bir arkadaşınız ya da ailenizden biri ile birlikte almak istiyorsanız, ikinize de davetiye iletilmesini bekleyin. Çünkü siz üyeliğinizi başlattıktan uzun bir süre sonra ona hala davetiye gelmemiş olma ihtimali yüksek. Zaten gelen davetiyenin de kullanım süresi yok, yani "Üç gün içinde üyelik başlatmazsanız iptal olacak." gibi bir kural olmadığı için dilerseniz bekleyebilirsiniz de.

Davetiye dediğim şey ise mailinize iletilen bir link. Bu linki tıklayarak üyelik satın alabiliyorsunuz.

3) Üyeliğinizi başlatın.

Davetiyeniz geldikten sonra üyelik paketlerinden birini seçip ödemenizi yapıyorsunuz.
Aylık üyelik bedeli 79,90 TL,
üç aylık üyelik alırsanız aylık üyelik ücreti 69,90 TL,
altı aylık üyelik alırsanız ise aylık üyelik ücreti 59,90 TL.

Buradan verdiğim link ile üye olursanız %15 indirim kazanabilirsiniz, ayrıca üye olan üç kişi için bana da bir ay bedava üyelik hediye edecekler.

Davetiyeniz geldikten sonra üyeliğinizi hemen başlatmayıp indirim fırsatlarını da bekleyebilirsiniz. Ara ara güzel indirimler denk geliyor.

Ben Golden Globe indiriminden faydalanıp altı ay için aylık 39TL'den üye oldum mesela. Geçenlerde BKM Express ile ödemelerde %15 indirim vardı, şu sıralarda da Akbank internet şubelerinden aldığınız kod ile %50 indirime sahip olabiliyorsunuz.

Ödemeyi yaptığınızda tutar her ay kredi kartınızdan düşülüyor, yani altı ayda ödeyeceğiniz toplam tutar kadar kart limitinizin olmasına gerek yok.

4) Kartınızı bekleyin.

Üyelik satın aldıktan sonra 3 iş günü içerisinde Sinemia kartınız hazırlanıyor ve kargo ile adresinize gönderiliyor.

Sinemia kart bir "Yükle&Harca" kartı aslında, ön ödemeli kart yani. Banka kartı gibi çalışıyor, içine para yükleyip sonra harcanabiliyor. Mantığı bilet alacağınız zaman sistemin kartınıza para yüklemesi ve Sinemia kartınızı kullanıp biletinizi almanız aslında.

5) Kartınızı ve üyeliğinizi aktive edin.

Kartınız ile gelen açıklamaları takip ederek Sinemia internet sitesinden kart ve üyeliğinizi aktive ediyorsunuz. Cep telefonunuza Sinemia uygulamasını da yüklediniz mi artık hazırsınız.

6) Ve sinemaya gidin. :)

Üyelik size özel, sadece siz kullanabilirsiniz. Bu nedenle bilet almadan önce Sinemia uygulamasından bulunduğunuz sinema salonunda check-in yapmanız gerekiyor.

Bir çok şehirde, çok sayıda sinema salonunda geçerli. Üyeliğinizi kullanabileceğiniz sinemaların listesine şuradan bakabilirsiniz.

Bulunduğunuz salonu ve gideceğiniz film türünü seçiyorsunuz (2D, 3D, 4DX), uygulama ya size kod veriyor ya da Sinemia kartınızı kullanarak bilet alabileceğinizi söylüyor. Kod verdiyse gişede kodu görevliye göstermeniz yeterli. Kartınızı kullanacaksanız ise normal kredi kartı gibi ödeme için Sinemia kartınızı verip şifrenizi girerek ödemeyi gerçekleştiriyorsunuz.

Bilet alırken ödemeyi Sinemia kart ile yapacağınızı söylemekte fayda var. Çünkü özellikle birden fazla bilet alıyorsanız ödemeleri ayrı ayrı alması gerekiyor. Cinemaximum gişelerindeki görevliler konuya hakim, ben şimdiye kadar hiçbir sorun yaşamadım.

Ayrıca Cinemaximum internet sitesinden Sinemia kartınız ile önceden de bilet alabiliyorsunuz. Bu işlem için ayda dört hakkınız var. Yine Sinemia uygulamasına girip bu sefer menüden "İleriki Tarihe Bilet Alma" seçeneğini seçiyorsunuz. Sinemia kartınızı yine normal bir kredi kartı gibi kullanarak biletinizi alıyorsunuz. Film saatinde ise Sinemia uygulamasına girip sinema salonundan check-in yapmanız gerekiyor.

Bu ileri tarihe bilet alma işleminde ağbim başarılı oldu ancak ben beceremedim. Cinemaximum'un internet sitesi ödememi bir türlü almadı, kabul etmedi. Çok fazla uğraşmadım ama Sinemia ile yazışıp bu konuyu çözmeye çalışacağım çünkü özellikle 4DX için önceden bilet alabilmek çok iyi oluyor. Salondaki koltuk sayısı az olduğu için filmden önce bilet bulmak zor olabiliyor.

450


Pek özet olmadı ama olayı anlatabildim sanırım :). Ben üye olalı bir ayı geçti ve çok çok memnunum. Zaten 3D ve 4DX filmlerde de geçtiği için ayda iki kez bile sinemaya gitseniz üyelik ücretini çıkarmış oluyorsunuz. Ki bu sıralar vizyona her hafta çok güzel filmler geliyor, ben birçoğuna yetişemedim bile. Film izlemeyi seviyorsanız Sinemia'yı kaçırmayın derim :).

İyi Seyirler!



450, 167


18 Şubat 2016 Perşembe

The Danish Girl



1930 yılında Danimarkalı ressam Einar Wegener, Dresden’de bir kliniğe gelir ve yirmi yıldır kullandığı Lili Elbe ismi ile kayıt yaptırır. Ölümünü getiren ama tam ve bütün hissetmesinin tek yolu olan birkaç ameliyat geçirecektir.

450

Bilinen ilk cinsiyet değiştirme operasyonlarından birini geçiren Einar Wegener transeksüel bireylerin öncüsü olacak ve anıları 1933 yılında Man Into Woman adı ile kitaplaştırılacaktır. The Danish Girl’ün senaryosu da bu kitaptan yola çıkılarak yazılmış.

Filmi sinemada dün izledik. Zeitgeistıma kapılmış filmlerden biri kategorisine koyabilirim aslında, çünkü biraz da son zamanlardaki psikolojim nedeniyle Lili’nin hikayesi beni çok etkiledi.

Zaman zaman hayatımızla ilgili hissettiğimiz “tamamlanamama” durumu ne kadar canımızı sıkıyor değil mi? Sıkıştığımızı hissetmek, istediklerimizi yapamamamızın can sıkıntısı ne kadar sık daraltıyor ruhumuzu. Bir de insanın bunu bedeniyle ilgili hissettiğini düşündüm. Yanlış bir hayat yaşadığımızı hissediyoruz ya bazen, Lili’nin yanlış bir bedende kısılıp kalması çok etkiledi beni.

Filmin ise aslında bunu anlatmak ile sıkıntıları vardı bence. Eddie Redmayne’ın abartılı ama ama yine de iyi performansına rağmen Einar’ın Lili’ye dönüşmesi biraz yüzeysel kalmıştı. Filmde de gerçekte olduğu gibi her şey kendi de ressam olan Einar Wegener’in ressam eşi Gerda için modellik yapması ile başlıyor. Gerda’nın portresini yaptığı modeli gelmeyince Einar yardım etmek için kadın çorabı giyiyor ve üzerine elbise alıp modellik yapmaya başlıyor. Anılarında da yazdığı üzere kadın kıyafetlerinin dokunuşunu çok hoşuna gidiyor ve kendini “evinde hissediyor.”

453


Bu olay Einar’ın içindekini fark etmesi açısından bir dönüm noktası oluyor ama filmde Einar sanki kadın kıyafetleri giymekten hoşlanan bir erkek gibi duruyor.

Film gerek zaman akışı gerek olaylar açısından gerçekten – yani Lili’nin anılarından – biraz farklı. Lili’nin ameliyata kadar geçirdiği süreç çok daha kısa gösterilmiş filmde (aslında 20 yıl geçiyor). Hollywood filmi olmak için feragat edilmiş çok fazla detay vardı filmde. Her sahne tablo gibiydi ama başka bir yönetmen ve yapımcının elinde Lili’nin hikâyesi kesinlikle çok daha etkileyici anlatılabilirdi. Zaten film sadece Lili üzerine de değil, bu süreçte Lili ve Gerda’nın ilişkisi konu edinilmiş daha çok.

Lili’nin hikâyesini görmek, Gerda’nın – kocası kadın olmaya karar vermiş bir kadının – tepkileri ve değişimine tanık olmak, Eddie Redmayne’ın farklı oyunculuğunu, Gerda rolündeki Alicia Vikander’ın samimi tavrını izlemek için gidin mutlaka filme. Sonrasında da Lili’nin hayatına bir göz atın, filmden çok farklı detaylar var çünkü. Ve bu detayları okuduğunuzda film sırasında anlamsız, abartı ya da eğreti gelen birçok şey anlam kazanıyor.


11 Şubat 2016 Perşembe

enpara.com Kampanyası & D&R Alışverişi


Enpara.com'da yine güzel bir kampanya var :).

Encard'ınızı BKM Express'e tanımlıyorsunuz.
D&R'dan 50TL ve üzeri alışveriş yapıyorsunuz.
7 Mart'ta hesabınıza 25TL iade ediliyor.

Son gün 29 Şubat ve kampanya 10.000 kişi ile sınırlı. Kampanya detaylarına ve 10.000 kişi sayacına şuradan ulaşabilirsiniz.

Enpara kampanyalarını asla kaçırmayan biri olarak :) bu fırsatı gördüğümden beri D&R'dan ne alsam diye düşünüyorum. Evde okumadığım o kadar çok kitap birikti ki, yazın yaptıkları babil.com kampanyası, İstanbul Kitap Fuarı, idefix ve babil.com sanal kitap fuarları derken aldım da aldım. Birkaç aydır istediğim hızda kitap da okuyamıyorum :/. Biraz da bu nedenle kitap almak istemedim bu kez. Aslında istedim de almamamın daha mantıklı olacağına karar verdim :).

Çünkü okunmayı bekleyen kitaplarıma baktıkça heyecanlansam da bu sayının fazla olması biraz sinirimi de bozuyor. Bir de böyle indirimler yakalayınca çok gaza geliyorum, sanki bundan sonra bir daha kitap alamayacakmışım gibi geliyor. Ama ben aldığım kitabı okuyana kadar zaten yeni fırsatlar ya da indirimler mutlaka oluyor hatta aynı kitaba aldığım fiyattan daha uyguna bile rastladığım oluyor.

Tüm bunların üzerine bir de D&R'da kitaptan başka da alabileceğim çok fazla ürün olması eklenince, kitap alışverişini bu seferlik erteledim :). Geçen yazki Enpara babil.com kampanyasında sık sık düşünmüştüm çünkü bunu, kampanya D&R'da olsaydı defter ve kalem de alırdım diye :). Temennim çabuk gerçekleşti, ben de bunu uzun zamandır ertelediğim pembe Lamy ile değerlendirmeye karar verdim.

735

Yazın Lamy dolma kalem almaya karar verince, aklım pembede olmasına rağmen 2015 yılının Limited Edition rengi olduğu için -tükenir korkusu ile- lime greeni seçmiştim. Hatta o sırada babil.com kampanyası devam ediyordu ve "Keşke babil.com Lamy satsa ya da kampanya D&R'da da olsa." dileğimin nedeni de bu alışverişim olmuştu :).

Hemen pembe rengi sepetime ekleyip BKM Express üzerinden Encard'ım ile ödedim. D&R'dan beklenmeyecek bir performans ile ertesi gün elime ulaştı. Akşam dört buçuk gibi sipariş vermiştim, hemen kargoya verilmiş, ertesi sabah elimdeydi.

Bir kampanyayı daha böyle değerlendirmiş oldum :).


358

10 Şubat 2016 Çarşamba

Ocak Sonu Filmleri / The Hateful Eight, The Revenant, The Big Short, Spotlight



Tören yaklaştıkça Oscar adayı filmler de vizyona girmeye başladı. Sinemia kartımın da gelmesiyle ben de bu sıralar daha sık sinemaya gitmeye başladım tabi ki :). Son on günde izlediğim filmlerden ise  çok memnun kaldım. Aşağıda hepsinden biraz bahsedeceğim, spoilersız :)

The Hateful Eight

Tarantino, Tarantino, Tarantino, film hakkında benim söyleyebileceğim daha fazla birşey yok.

450

Quentin Tarantino’nun sekizinci filmi
The 8th Film by Quentin Tarantino
The Hateful Eight
diye başlıyor, kim ne söyleyebilir bu zeki detayın üzerine :).

Karlar altında giden bir at arabasının büyüleyici sahnesi ile başlayıp bizi “Amerikan İç Savaşı’ndan altı ya da sekiz ya da on iki yıl sonra”sında bir hana hapsediyor. Tek mekân, dışarıda kar fırtınası, , sekiz (arabacı ile +1) kişi ve Tarantino’dan beklediğimiz o bombanın ne zaman patlayacağı beklentisi.

“No one comes up here without a damn good reason.”

Film 3 saat ama ilgiyi her dakika üzerinde tutuyor. İlk yarı tempo biraz düşük, izledikten sonra sakın “Aman gereksiz uzundu, o sahnelere gerek yoktu.” demeyin. Olacaklara hazırlandığımız bir yolculuktu ilk kısım.

Samuel L. Jackson harikaydı. Christopher Waltz’u göremediğim için ise büyük hayal kırıklığına uğradım. Öyle ki izlerken bir süre Tim Roth'u Christopher Waltz sandım, Oswaldo Mobray karakterini değil de Christopher Waltz’un oynadığı Oswaldo'yu oynuyor gibiydi. Bir rolün kopyası gibi. Waltz yerine benzerini görmek ayrıca, Tim Roth’u kopya bir rolde görmek de ayrıca hayal kırıklığına uğrattı beni açıkçası.



Filmden çıktıktan hemen sonraki hislerimi göz önüne alırsam diğer Tarantino filmlerini daha çok beğenmiştim aslında, özellikle Django Unchained’ı. Ama benim Tarantino filmleri ile ilgili şöyle bir sıkıntım var ki, bir süre sonra filmlerde ne olduğunu unutuyorum. Böylece bendeki etkisi de çok uzun sürmüyor. The Hateful Eight ise konu olarak çok daha net, kolay unutacağımı sanmıyorum, sırf bu yüzden bambaşka bir yeri olacak.

The Revenant



Uzun filmler maratonumuzun ikinci durağı ise The Revenant oldu. Uzunluğu benim için problem değil, 3 saat Leonardo DiCaprio’yu izlerim :). Ama DiCaprio’ya rağmen sıkıcı ya da dayanılmaz bir film olabilirdi ki değil.

453


O kadar harika görüntüler var ki, sırayla fotoğraflara bakıyoruz sanki. Sahnelerdeki göğe bakma anları -kocaman ağaçların gökyüzüne sonsuza gider gibi uzanması, aradan sızan güneş ışınları- Leonardo DiCaprio’nun nefesinin ekrana verdiği buğu bile unutulmayacak detaylardı.

Bir de filmin tamamen gerçek mekanda ve doğal ışıkta çekildiğini okuyunca daha da şaşırdım. Sadece kamp ateşi olan bir sahnede ekstra ışık kullanılmış. Hatta filmin çekilmesi bu nedenle dokuz ay sürmüş. Gün içinde çekim yapabilecekleri saatlerin kısıtlı olması nedeniyle film yetişmemiş ve karlar erimeye başlayınca da bir sonraki kış beklenmiş. Efekt kullanılmadan gerçekten karlar içinde çektikleri için de -30C derecede çalışmışlar. Hatta aslında vejeteryan olan Leonardo Di Caprio, bizon ciğeri yerine yapılan kekimsi şey güzel görünmediği için gerçekten çiğ ciğer yemiş. Yani çiğ et için bile efekt kullanılmamış :). Bunları öğrenince Iñárritu'nun acayipliğine ve DiCaprio'nun azmine bir kez daha şaşırdım :).

Hikâye olarak da ilgiyi sürekli ayakta tutan merak uyandıran bir film. Sonuçta karda gidip duran bir adam değil mi? Değil işte :). Ben her anında ne olacağını merak ettim ve hiç sıkılmadım. Hatta buna biraz şaşırdım da, çünkü o gün biraz yorgundum ve sıkılırım ya da uykum gelir diye düşünmüştüm.

Kendinizi üç  saatlik filme hazırlayın ama çok sıkılacağınızı da düşünmeyin. Dikkatiniz dağılacak diye evde izlemek isteyebilirsiniz, arada mola verip devam edebilmek de tercih edilebilir ama görsellikten ödün vermenize değmez bence. Kendinizi üç hatta reklamlarla üç buçuk saate hazırlayıp sinemada izleyin mutlaka :). Bir de filme gitmeden Revenant’ın anlamına bakmak önemli.

revenant: A person who has returned, especially supposedly from the dead

The word "revenant" is derived from the Latin word, reveniens, "returning" (see also the related French verb "revenir", meaning "to come back").

uzun süre olmayıp geri gelen, ölümden dönen

The Big Short



The Big Short’u izlemeden önce En İyi Film Adayları arasında olmasına şaşırmıştım. Film kıtlığı yüzünden adaylar arasına girdiğini düşünüyordum ama izledikten sonra fikrim değişti. Güzel bir film gerçekten, anlatım tarzı ile de çok farklı.

Mortgage krizinden faydalanıp yatırımları ile vurgun yapan üç farklı grup insan üzerinden sistemin saçmalığını anlatıyor. Tüm veriler ortadayken krizin gelişinin kimsenin umrunda olmaması, hatta nasıl çarpık bir düzen yüzünden sistemin çöktüğünü de görüyorsunuz. Filmde yatırımcıların sahneleri arasındaki geçişler, ekonomik terimlerin bizim gibi halktan insanlar için açıklanması çok akıllıca :). Ama tüm bunlara rağmen anlaması zor bir film. İzlemeden önce Inside Job ve  Michael Moore’un  Capitalism: A Love Story belgesellerini izlemelisiniz mutlaka. Ekonomik sistemi, krizin dinamiğini anlamak önemli. Böylece filmin asıl meselesi olan yatırımcıların aslında ne yaptığını da anlayabilirsiniz :). Öyle terimlerin havada uçuştuğu, akademik bir film değil ama yine de takip edebilmek açısından sisteme biraz aşina olmak gerekiyor.


Inside Job’tan sonra izler ve sıkıntı yaşadığınız konularda internete başvurursanız global olarak içinde bulunduğumuz  sisteme dair size çok şey katacaktır. Film bitince insan dâhil olduğu ekonomik düzenin adaletsizliği, pisliği ile ilgili düşünmeden edemiyor.

Birileri para kazanmak için halkın parasını batırıyor, evsiz ve işsiz kalan yine geliri düşük insanlar oluyor ve bunun sorumlusu sayılabilecek büyük şirketlere bu insanların verdiği vergilerden milyonlarca dolar hibe ediliyor. Çünkü ekonominin toparlanması, çarkın dönmeye devam etmesi gerek. Bunları düşünüp uyuyorsunuz ve sabah uyanıp işe gidiyorsunuz :).

Spotlight



Big Short’un tam tersine, izlemeden önce Spotlight’tan daha fazlasını bekliyordum. Beklentilerimi karşılamadı, hatta beğenmedim bile diyebilirim. İlgi çekiciydi, tanıdık ve iyi oyuncuları izlemek keyifliydi ama ‘film olması’ eksikti bence. Daha çok belgesellerde gösterilen, olayları anlatan canlandırma filmcikler gibiydi. Bir detay bekledim, özellikle sonuna doğru patlayacak farklı bir olay bekledim ama beklentilerim biraz boşa çıktı. Bu aslında gerçek hikayeye sadık kalındığı için olumlu bir detay olarak da kabul edilebilir ama beni tatmin etmedi.

Filmin gerçeğe dayanan konusu ise Pulitzer ödülü almış bir gazetecilik olayı. Boston’da yerel bir gazetenin, farklı papazların küçük çocuklara sürekli olarak tacizde bulunduğunu ve bu olaylar bilindiği halde kilise tarafından devamlı olarak örtbas edildiğini fark edip başlattığı araştırma ile ilgili. Heyecanlı bir film aslında, ortaya çıkan gerçekler insanı hayrete düşürüyor. Ama hikâyede film olmak açısından bir eksiklik vardı ve bu beni oldukça rahatsız ettiği için filmi sevemedim.

Yine de belgesel değeri taşıması nedeniyle izlemeye değer bir film.



Tüm bu filmleri bir arada düşündüğümde ise sinema sayesinde başka ülkelerin kültür ve önceliklerine ne kadar aşina olduğumuz  geliyor aklıma. Hani her savaş filmi izlendiğinde ortaya atılan “Bizim ne zaferlerimiz var.” klişesi vardır ya. Bizde sürekli birbirine benzeyen o savaşı, o yılları, o durumu anlatmaya odaklandığı için sıkıcı filmler çekilir hep. Sekiz adamın bir handa mahsur kalışını izlerken Amerikan İç Savaşını, bir grup yatırımcının ‘çakallıklarını’ izlerken Mortgage Krizini, gazetecilerin çabasını izlerken ise Katolik Kilisesi Skandalını görüyor, öğreniyoruz. Benim için okuduğum her haber ya da makaleden daha akılda kalıcı olduğu kesin :).



8 Şubat 2016 Pazartesi

Lego Minifigures Series 15 Paket Açmaca (ilk alım)

Cuma günü balerin balerin diye sayıklayarak Toyzz Shop'a gittim :). Açık iki kutu vardı, elliden fazla pakete bakmışımdır mutlaka, yok balerini bulamadım. Balerin ararken sevdiklerimden dört paket aldım. Sinemaya gideceğimiz için artık çıkmamız gerekiyordu ama benim aklım hala balerinde!

Kesin elime geldi ama ben fark edemedim herhalde. Çünkü o kadar paket içinde balerinlerin bitmiş olması çok olası değil.

Paketleri yoklarken bir figüre odaklanmamanızı tavsiye etmemin nedeni buydu. İnsan birine kafayı takınca, neden oluyor bilmiyorum ama elinde ne olduğunu da fark edemiyor. Bu yüzden aradığınız figüre çok takılmayıp elinizde ne olduğunu anlamaya çalışmanız en iyisi. Mesela balerin istiyorum, illa eteği bulmak için mıncıklamaya başlamayacağım. Elime aldığım pakette ne olduğuna bakıyorum, düz bir çubuk geldi elime, kesinlikle balerin değil, paketi bırakabilirim. Balerini -ya da istediğiniz figürü- bulabilmek ise biraz şansınıza kalmış tabi :).

Ben bu tip ipuçları sayesinde hiç yanılmadım :). Seçtiğim paketleri hemen kasada açtırıyorum ve "Bilmişim!" diye seviniyorum.

Ama cuma günü aldığım paketleri hemen açmayarak kendim için bir ilke imza attım.Evde ufak bir video çekip, paketleri nasıl mıncıklayıp aldığımı gösterdim, YouTube'dan izleyebilirsiniz :).


Balerini de bulduk bu arada :). Filmden sonra (saat ona on varken) erkek arkadaşımı son birer paket daha seçip bakmak için kandırdım, o seçerken eline iki paket gelmiş ve ikincinin içinde tabi ki balerin vardı :).

875


7 Şubat 2016 Pazar

Çekiliş Var!



Moleskine yarışmasını kazanınca hediye ettikleri kutudan çıkan bir ajandayı sizinle paylaşmak istedim. Yanına birkaç şey daha eklendi ve bir çekiliş yapayım dedim.

Çekiliş detaylarına Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. (şuradan)

Blogumu takip ederek de çekiliş hakkına sahip olabilirsiniz. Ana sayfada sağ altta İzleyiciler kısmı var, buradan takip edebilirsiniz.

14 Şubat Pazar gecesi katılım sonlanacak, haftaiçinde de çekilişi gerçekleştirip sonucu açıklayacağım.



Hediyeler
Moleskine Peanuts 2016 Günlük Ajanda
Accessorize Çıkartmalar (Kar Küreleri, Kış Temalı, Pandalar)
Lego Minifigures 15. Seri Ballerina
Stabilo kalem
olacak.

Bol Şans :)

5 Şubat 2016 Cuma

Mıncıklama Rehberi 15. Seri - Lego Minifigures


Ay 15. Seri gelmiş! Ben serilerin Türkiye’ye aylar sonra gelmesine alışmıştım, bu seriyi de beklemeyip bricklinkten alacaktım. Beklediğimden çok daha erken gelmiş, çok sevindim :). Sıtmaya razı olmak gibi, sadece 1 ay geç geldiği için havalara uçuyorum :).

Mıncıklama rehberini de biraz sallamıştım ama yeni seri geldiğine göre hemen ekleyeyim :). Notlarımı yine öncekiler gibi Eurobricks.com’da White Fang’ın incelemesindeki fotoğraflar üzerinden oluşturdum. Figürleri aldıkça fark ettiğim detaylar olursa bu yazıyı güncelleyeceğim.

(GÜNCELLEME: Animal Control'u aldıktan sonra Shark Guy ile karışabileceğini fark ettim. Yazıyı güncelledim. :) 
GÜNCELLENENLER: Animal Control, Tribal Woman, Shark Guy

Ayrıca ilk aldığım beşli için şuradan YouTube videoma da bakabilirsiniz. Bu işi canlı anlatmaya çalıştım. :) )

Biz temelden başlayalım, her seri için geçerli olan noktalardan:
Öncelikle elinize aldığınızda poşeti sallayarak tüm parçaların bir köşede toplanmasını sağlayın. Sonra içindeki kâğıdı ve siyah Lego tabanı parçasını bir kenara ayırın, diğer tüm parçalar bir arada başka bir köşede toplansın. Böylece parçaları hissetmek daha kolay olacak.

Eğer daha önce bakılmamış bir pakete denk gelirseniz, figürün içinde birleşik olarak durma ihtimali çok yüksek. Elinize minik minik parçalar gelmediyse şaşırmayın yani, figür gövdesi ve bacakları bir arada duruyor olabilir.

Özellikle aradığınız bir figür varsa önce büyük bir parçaya odaklanmak daha kolay oluyor, daha sonra daha küçük ama spesifik parçalarla elinizdekinden emin olabilirsiniz.

Ben genelde elime aldığım paketin içinde ne olduğunu anlamaya çalışarak ilerliyorum. Bir figürü bulmaya odaklanınca insan şaşırabiliyor çünkü. Eğer kolayca içindekini anlayamadıysam da paketi bir kenara ayırıp başka pakete geçiyorum. Çok üstelemeye gerek yok, inat edince daha çok karıştırıyor insan.


Yeni açılmış tam bir kutuda 60 paket oluyor, eksiksiz 3 set minifigure, bazı figürlerden de  4 veya 5 adet bulunuyor. Kutudaki figürlerin sayısı:

3 Farmer
4 Astronaut
4 Frightening Knight
5 Clumsy Guy
3 Tribal Woman
4 Flying Warrior
4 Faun
3 Animal Control
4 Janitor
3 Ballerina
3 Laser Mech 
5 Kendo Fighter
5 Shark Suit Guy
4 Wrestling Champion
3 Jewel Thief
3 Queen

FARMER





  •  Tırmık: Tırmığın tek parça olması ayırt etmek açısından harika :). Şeklini kolayca hissedebilirsiniz.
  • Domuzcuk: Fazla bir parça olarak domuzcuğu bulmanız kolay olabilir. Üzerindeki düğme gibi çıkıntıyı hissedip emin olun, Animal Control’un rakunu ile karışmasın.


Dokunma duyunuza güveniyorsanız şapka da ayırt edici bir parça, ama şeklini hissetmek biraz zor olabilir. Serideki herhangi bir başlıkla karıştırmayacağınıza güveniyorsanız, şapka ile de emin olabilirsiniz.

ASTRONAUT





  • Bayrak: Kare kısmından rahatlıkla ayırt edebilirsiniz. Büyük ihtimalle paketin içinde sopası ile birlikte duruyor olacaktır, ama ayrılmışsa da şaşırmayın.
  • Sırtındaki oksijen tüpü de kolay bulabileceğiniz bir parça olacaktır. Fotoğrafta çıkmamış ama üst arka kısmında halka şeklinde ek bir kısım var, kolye gibi gövdenin üzerindeki boyun parçasına takıyorsunuz, üzerine kafayı takıyorsunuz. 
Kask çok farklı bir parça değil, diğer figürler ile rahatlıkla karışabilir. 


FRIGHTENING KNIGHT




  • Kalkan. Şekli itibariyle çok kolay bulunacak parçalardan. Eski serilerden deneyiminiz varsa kalkan bulmaya alışkınsınızdır :).
  • Elindeki topuz da ayırt edici bir parça. Yuvarlak dışı dikenli. Bunu da başka parça ile karıştırmanız imkansız, bulduğunuz gibi elinizdekinin Frightening Knight olduğundan emin olabilirsiniz.


CLUMSY GUY




Tabi ki koltuk değnekleri :). Şeklinden çok emin olamadıysanız iki tane olup olmadığını kontrol edin. İki ince parça Kendo Fighter’dır, daha kalın olanlar Clumsey Guy’ındır.


TRIBAL WOMAN


  • Bebek: Oval tombulca bir parça, hissetmesi kolay olacaktır. Bebeğin yüzünün göründüğü pencere gibi açıklığı hissedip emin olabilirsiniz.
  • Paketlere bakarken en soldaki parça elime geldi, bir şeye benzetemeyip biraz şaşırdım :). Biraz minik ama o parça da oldukça ayırt edici.


FLYING WARRIOR 



Çok parça var, bu işimizi kolaylaştıran bir şey, ama tüm parçalar Laser Mech’teki parçalara çok benziyor. Bu yüzden ikisi birbirine rahatlıkla karışabilir, dikkat etmelisiniz.

Eğer bu işte iyiyseniz kanat ve mızraktan ayırt edebilirsiniz. Şekilleri farklı ama benzerleri Laser Mech’te de var.

Bunları karıştırırım diyorsanız başlıktan yürüyün. Kaskın iki yanındaki kanat gibi şeyler sizin için ayırt edici olacak.

FAUN



  • Flüt: Kısa dümdüz bir parça olacak. Kısalığına dikkat edin, Janitor’un süpürgesinin sopası ya da eğer ayrı ise Astronaut’un bayrağının sopası ile karışmasın. Bu yüzden flütten sonra saçını da bulmak da fayda var.
  • Saç: Elinize gelirse saçı da ayırt edici bir parça. Kulağı ve boynuzlara saç ile birleşik çünkü.


ANIMAL CONTROL




  • Ağ veya kepçe: Artık her ne ise o elindeki şey ile Animal Control figürünü bulmak çok kolay :). Sopa ile tepesi tek parça, büyük, kolayca ayırt edilecek bir aksesuar. Sadece Shark Guy'ın başlığı ile karıştırmayın, bulduğunuz her büyük parça Animal Control olmayabilir. Tepesindeki ağın büyüklüğünden emin olun, Shark Guy'ın kafası biraz daha ince olacak.
  • Rakun: Elinize rakun gelirse, Farmer’ın domuzu ile karıştırmamak için tepesinde düğme gibi kısmın olmadığından emin olun.


JANITOR




  • Süpürge: Sopası ve ucu ayrı olabilir. Ayırt edici kısmı ucu zaten. 
  • Şapka: Bu şekilde şapka başka figürde yok. Elinize güveniyorsanız şapkanın şeklinden emin olabilirsiniz.

BALLERINA




  • Etek: Tırtıklı, geniş ve oval bir parça. Hissetmesi kolay olacaktır.
  • Saçının topuzu da ayırt edici olabilir ama etek gibi büyük bir parça varken saç ile uğraşmaya gerek yok bence.

LASER MECH



Dikkat edin Flying Warrior ile çok benziyor. Çok parça var, bu işimizi kolaylaştıran bir şey, ama tüm parçalar Flying Warrior’daki parçalara çok benziyor. Bu yüzden ikisi birbirine rahatlıkla karışabilir, dikkat etmelisiniz.

Eğer bu işte iyiyseniz kanat ve mızraktan ayırt edebilirsiniz. Şekilleri farklı ama benzerleri Flying Warrior’da da var.

Bunları karıştırırım diyorsanız başlıktan yürüyün. Flying Warrior’ın kaskının iki yanındaki kanat gibi şeyler sizin için ayırt edici olacak. Bunlar yoksa, kask ön tarafında küçük bir pencereli kapalı bir parçaysa elinizdeki Laser Mech’tir.

KENDO FIGHTER




  • Kılıçlar: 2 tane kılıç bulun. Şekline dikkat edin, Clumsy Guy’ın koltuk değnekleri ile karışmasın.


SHARK SUIT GUY




  • Shark Suit ayırt edici parçası :). Başlık kısmını rahatlıkla hissedebilirsiniz. Hatta Hot Dog Man’in sosisli kıyafetine çok benziyor şekil olarak. Animal Control'un kepçesi ile karıştırmamaya dikkat edin. Köpekbalığının ağız kısmını ya da kuyruğunu hissetmeye çalışın.


WRESTLING CHAMPION



  • Kupa: Elindeki kupadan tanıyacaksınız, başka çare yok.
  • Saçlar: Kendinize güveniyorsanız saçlara da odaklanabilirsiniz, arka kısmı uzun, ayırt edici olacaktır.

JEWEL THIEF


  • Tabanca: Paketin içinde ucu ayrı olabilir, şaşırmayın. 
  • Elmas: Kafa ile karıştırmadığınız sürece elmas ayırt edici bir parça. Başka hiçbir figürde böyle yuvarlak ufak bir parça yok çünkü. 


QUEEN


En kolayı en sonda :).


  • Eteği: Etek tek parça ve baya geniş. Hissetmeniz çok kolay olacak. Oynamayan bacaklar işimizi çok kolaylaştırıyor. 

875