My Brodmann Area 10Dış dünya ile başa çıkmak istiyorsan, insanların yüzünü görmesine izin vermeyeceksin. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız.

21 Eylül 2016 Çarşamba

Balık Hastanesi

167
Boş balık fanusuna bakakalmıştım. Beklemediğim bir şey olduğunda hissettiğim duyguya o sabahtan aşinayım. Şaşkınlık değil, belki anlam verememe.

Yaşımı hatırlamıyorum ama beşin altındaydım, anaokuluna gitmiyordum çünkü daha. Sabah ilk işim yataktan çıkıp balıklarıma bakmaktı. Annem de hemen elinde yelekle yanımda biterdi. Yeleğim giydirilirken biraz fanusun içini seyreder, sonra da balıklarıma yem verirdim.

Uyandım, fanusun durduğu kitaplığın önüne geldim. Kavanoz boş. Öylece bakmaya devam ettim. Evde yalnız olsam, sanki balıklar hala içindeymiş gibi davranmaya devam edeceğim neredeyse. Öyle bir kabullenememe. Kafamı çevirdim, babam evden çıkıyor, annem de onu uğurluyor. Babamın elinde siyah bir poşet.

Annem yanıma geldi hemen.
- Aa sabah bir uyandım, balıkların çok hasta. Baban da aldı balık hastanesine götürdü.

“Ateşleri çıkmış herhalde.” diye düşündüm. Benim hep ateşim çıkardı çünkü. Parmağımı fanusun içine daldırdım, evet suları biraz sıcaktı. Demek ateşleri çıkınca suyu da ısıtmıştı.

Balık hastanesinde fanusları buzlu kapların içinde tutuyor olmalıydılar. Annemin alnıma soğuk bez koyması gibi. Beyaz önlüklü doktor ve hemşireler vardı, ellerinde dosyalarla akvaryumların önünde gezip notlar alıyorlardı. Hemşire balıkların son durumu ile ilgili bilgi veriyor, doktor da ne yapılması gerektiğini söylüyor:
- Suya beş damla Bactrosyl damlatın. Günde iki kere, yem verdikten sonra.
- Tamam doktor bey.

Yalnız bir dakika. Doktor olmaz. Veteriner, balıklara veteriner bakar.
- Tamam veteriner bey.

Bütün gün balık hastanesinin çizgi filmden çıkmış bir hayaliyle oyalanıp babamın gelmesini bekledim. Öğreneceğim önemli detaylar vardı, “Balıklarım nerede?”  ile başladık.

Balık hastanesindelermiş. Babam doktorla –doktor değil veteriner- veteriner ile konuşmuş, bir süre hastanede kalmaları gerekiyormuş. Ama iyilermiş, tamamen iyileştiklerinde de hastaneden telefon edeceklermiş babam gidip alacakmış. Zaten onlar aramadan babam gün aşırı uğrayıp bakarmış durumlarına, haberi olurmuş.

Böylece hayalimdeki balık hastanesine birkaç detay daha eklendi: Bir bankonun arkasına oturmuş, iyileşen balıkların sahiplerine telefon açıp haber veren tatlı bir hanım ve ‘bekleme salonu koltuklarında’ oturan, balıklarını görmeye ya da eve götürmeye gelmiş aileler.

Balıklarımı merak ediyordum, balık hastanesini daha da merak ediyordum. Gitmek istediğimi söyledim, babam “Çocukları almıyorlarmış yalnız.” diyerek ustaca savuşturdu. Balıklarını almaya gelmiş ailelerdeki çocukları sildim hemen hayalimde.

Bundan sonraki akşam sorgularımın yanıtları ise üç aşağı beş yukarı aynıydı:
“Bugün uğradım, baya toparlamışlar, veteriner “Bir iki haftaya eve götürebilirsiniz.” dedi.”
“Arayacaktım aslında ama çok işim vardı unutmuşum. Yarın bir uğrar bakarım.”

Zaten yavaş yavaş her gün sormak aklıma gelmez olmuştu. İki üç günde bir, haftada bire düştü. Öyle babam kapıdan girer girmez de koşturmuyordum, akşam bir anda aklıma geliveriyordu.

Meğer balıklarımın gidişinin hemen ertesi günü annemle fanusu boşaltmamız da bu yüzdenmiş.
 “Hastalandıklarına göre suları mikroplu olabilir. Gel boşaltıp temizleyelim.” demişti.

Ben temiz suyla doldurmak istedim ama balıklarım hemen gelemezse su yine mikroplanabilir, yosun tutabilirmiş, zaten babam da almaya gitmeden önce bize haber verirmiş hemen temiz temiz doldururmuşuz fanuslarını.

Fanus ortadan kalkınca, balıklarımı bir süre sonra unutacağımı bilmiyordum tabi. Seneler sonra bir anda gözümün önünde beyaz önlüklü bir veteriner ve hemşire belirdi. “Ölen” balıklarımı hatırladım.
"Balık hastanesi" mi :) ?



20 Eylül 2016 Salı

Moleskine Online Shop Alışverişi - Ağustos 2016


Yine hazırlayıp yayınlamadığım bir yazı ile karşınızdayım :).

Geçen ay Moleskine online mağazada bazı ürünler indirimdeydi. Ara ara yaptıkları bedava kargo günlerinden birini de yakalayınca bu sefer tamamen ihtiyaç odaklı bir sipariş verdim.

Normalde 78TL üzeri siparişlerde bedava kargo uygulanıyor. Ama sık sık bir günlük ücretsiz kargo kampanyaları da oluyor, eğer fazla ürün almayacaksanız bunu beklemek çok daha mantıklı.


Alışveriş yaptığım sırada da Volant Journal diye geçen defterlerin bazı boy ve renkleri indirimdeydi. Bu defterler yılbaşı yarışmasında kazandığım hediyelerin arasında vardı, böylece deneme fırsatım oldu ve çok memnun kaldım. Hazır indirimdeyken, stoklamak için iki boyunu daha sipariş verdim.


9x14 cm ölçülerinde olan cep boyunun yeşil renklerini, 19x25 cm ölçülerindeki XL’ın ise pembe renklerini aldım. Bir pakette aynı rengin bir açık bir koyu tonu olmak üzere defterler ikili olarak satılıyor. Linke tıklayarak boyları, renkleri ve fiyatlarını görebilirsiniz, özelliklerine göre fiyatları değişiyor çünkü. Mesela benim aldığım yeşil cep boy 13.50 TL idi ama diğer renkler 15.75 TL. Pembe XL ise ben aldığımda 30.75 TL idi, şimdi tükenmiş.


Bende turuncu büyük boy Volant Journal var, Amsterdam defterim olarak kullanıyorum. Seyahat anı defterim oldu, bu amaç için daha uygun başka defter de bulamadım o yüzden yedek olarak pembesini de aldım.


Cep boyu ise Amsterdam’da yanımda gezdiriyordum, günlük tüm notlarım içindeydi. Akşamları da neler yaptığımı kısaca yazmıştım, böylece anı defterimi eve döndükten sonra acele etmeden, neler olduğunu unutmaktan korkmadan rahat rahat düzenliyorum.


Cep boy, Traveler’s Notebook’un içine de sığıyor hem, biraz fazla minik kalıyor aslında ama olsun. Bu minik kurtarıcı Amsterdam’da bitmemişti, benimle Yunanistan’a da geldi. Neredeyse yarısı da hala boş, bir tatili daha çok rahat kaldırır :). Bu kadar kullanışlı olunca bu defterden de bir tane daha aldım.



Bir de aslında ihtiyacım olduğu halde Moleskine’in sitesinden almanın hiç aklımda olmadığı zarf dosyalardan aldım. A4 boyutunda, pembe, defterlerin kapaklarının yapıldığı materyalden yapılmış. İndirimdeydi ve fiyatı 22.35 TL’ydi. Yumuşak deri gibi bir his veriyor, kağıtlarınızın kıvrılmasına müsaade etmeyecek kadar sert ama bükülebilecek kadar yumuşak. Dosyayı koruması da biraz zor, evraklarınıza zarar vermeyecektir ama dosya kıvrılınca üzerinde hemen iz oluyor. Köşeleri de hemen kıvrılıveriyor. Şekil ve düzen takıntınız varsa pek bulaşmayın, dosyayı ilk aldığınız günkü gibi korumanız çok zor olacaktır :).



Benimki ise kargodan kıvrık ve çizgili geldi, daha kullanmadan kıvrıktı yani :). Moleskine müşteri hizmetlerine durumu yazdım, problemimi gösteren bir fotoğraf göndermemi istediler. Bu fotoğrafları gönderdim ve dosyanın ücretini iade ettiler :). Hediye gibi olunca kıvrılmasına da çok takılmıyorum artık, kullanabildiğim kadar kullanırım :).


Dosyayı sevdim ama, rengi çok güzel bir kere. Karton dosyalara göre de çok dayanıklı tabii ki. Evden ofise, ofisten eve çok kağıt taşıyorum –özellikle çıktısını aldığım stickerları :)- bu yüzden de dosyayı kullanmaya başladım bile. Benim aldığım renk kalmamış ama ürünün sayfasına şuradan ulaşabilirsiniz.


Tüm aldıklarımdan çok memnunum, siparişimde bir sorun da yaşamadım. Sadece kargo alıştığımdan biraz daha geç geldi. Önceki siparişlerimde ürünler hemen DHL’e veriliyordu ve 1-2 gün içinde elimde oluyordu. Bu sefer belki de ücretsiz kargo nedeniyle normal postaya verildi ve 10 gün sonra elime ulaştı. 26 Temmuzda verdiğim siparişi ayın 29’unda postaya verdiler, yani bu sefer hazırlanması da biraz uzun sürdü aslında, 8 Ağustos’ta ise paket elime geçmişti.


Sevdiğim diğer birçok markaya benzer biçimde, konu Moleskine olunca Türkiye’de aradığımı bulmakta oldukça zorlanıyorum. Her ürün her mağazada yok, bazı ürünler de Türkiye’de hiç yok zaten. Bu yüzden Moleskine online mağazadan alışveriş yapmayı tercih ediyorum, indirimsiz fiyatları da Türkiye satış fiyatları ile aynı zaten, bedava kargo şansı da var, olumsuz olarak söyleyebileceğim hiçbir yanı yok.

358
Memnuniyetimi etrafıma yaymayı bir görev bilir, ara sıra Moleskine Store'a göz atmanızı öneririm :).

Önceki alışverişlerimin yazılarına aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz:
2016 Ajandaları
Le Petit Prince ve Star Wars Defterler

735

19 Eylül 2016 Pazartesi

Bu Sıralar #2 / 17.09.2016 - Tatil


Okuyorum : Sınırdaki Ev - William Hope Hodgson
      Bitenler: Fransız Teğmenin Kadını - John Fowles
                    Dublorün Dilemması - Murat Menteş
                    Logicomix - Apostolos Doxiadis & Hristos Papadimitriou
İzliyorum : 11.22.63 & Better Call Saul S2
Dinliyorum : Kimse Bilmez - Mehmet Güreli
Yiyorum : Samsun Pidesi & Midye
İçiyorum : Starbucks Pike Place Roast ile cold brew
Alıyorum : Toms
Hissediyorum : Beklenti ve hayalkırıklıklarını umursamaz bir huzur
Seviyorum : Paletlerimi
Planlıyorum : ---
Bekliyorum : ---
Bitirmem gerekiyor : Yunanistan seyahat defterimi
Halletmem gerekiyor : Odamı düzenlemeyi
İstiyorum : Rakı&Balık
Diliyorum : Ailemden hiç ayrılmamak

167

753