1930 yılında Danimarkalı ressam Einar Wegener, Dresden’de bir kliniğe gelir ve yirmi yıldır kullandığı Lili Elbe ismi ile kayıt yaptırır. Ölümünü getiren ama tam ve bütün hissetmesinin tek yolu olan birkaç ameliyat geçirecektir.
450 |
Bilinen ilk cinsiyet değiştirme operasyonlarından birini geçiren Einar Wegener transeksüel bireylerin öncüsü olacak ve anıları 1933 yılında Man Into Woman adı ile kitaplaştırılacaktır. The Danish Girl’ün senaryosu da bu kitaptan yola çıkılarak yazılmış.
Filmi sinemada dün izledik. Zeitgeistıma kapılmış filmlerden biri kategorisine koyabilirim aslında, çünkü biraz da son zamanlardaki psikolojim nedeniyle Lili’nin hikayesi beni çok etkiledi.
Zaman zaman hayatımızla ilgili hissettiğimiz “tamamlanamama” durumu ne kadar canımızı sıkıyor değil mi? Sıkıştığımızı hissetmek, istediklerimizi yapamamamızın can sıkıntısı ne kadar sık daraltıyor ruhumuzu. Bir de insanın bunu bedeniyle ilgili hissettiğini düşündüm. Yanlış bir hayat yaşadığımızı hissediyoruz ya bazen, Lili’nin yanlış bir bedende kısılıp kalması çok etkiledi beni.
Filmin ise aslında bunu anlatmak ile sıkıntıları vardı bence. Eddie Redmayne’ın abartılı ama ama yine de iyi performansına rağmen Einar’ın Lili’ye dönüşmesi biraz yüzeysel kalmıştı. Filmde de gerçekte olduğu gibi her şey kendi de ressam olan Einar Wegener’in ressam eşi Gerda için modellik yapması ile başlıyor. Gerda’nın portresini yaptığı modeli gelmeyince Einar yardım etmek için kadın çorabı giyiyor ve üzerine elbise alıp modellik yapmaya başlıyor. Anılarında da yazdığı üzere kadın kıyafetlerinin dokunuşunu çok hoşuna gidiyor ve kendini “evinde hissediyor.”
453 |
Bu olay Einar’ın içindekini fark etmesi açısından bir dönüm noktası oluyor ama filmde Einar sanki kadın kıyafetleri giymekten hoşlanan bir erkek gibi duruyor.
Film gerek zaman akışı gerek olaylar açısından gerçekten – yani Lili’nin anılarından – biraz farklı. Lili’nin ameliyata kadar geçirdiği süreç çok daha kısa gösterilmiş filmde (aslında 20 yıl geçiyor). Hollywood filmi olmak için feragat edilmiş çok fazla detay vardı filmde. Her sahne tablo gibiydi ama başka bir yönetmen ve yapımcının elinde Lili’nin hikâyesi kesinlikle çok daha etkileyici anlatılabilirdi. Zaten film sadece Lili üzerine de değil, bu süreçte Lili ve Gerda’nın ilişkisi konu edinilmiş daha çok.
Lili’nin hikâyesini görmek, Gerda’nın – kocası kadın olmaya karar vermiş bir kadının – tepkileri ve değişimine tanık olmak, Eddie Redmayne’ın farklı oyunculuğunu, Gerda rolündeki Alicia Vikander’ın samimi tavrını izlemek için gidin mutlaka filme. Sonrasında da Lili’nin hayatına bir göz atın, filmden çok farklı detaylar var çünkü. Ve bu detayları okuduğunuzda film sırasında anlamsız, abartı ya da eğreti gelen birçok şey anlam kazanıyor.
Cok guzel anlatmissin..
YanıtlaSilCok guzel anlatmissin..
YanıtlaSil