Bu kadar kırmızı halı muhabbetinden sonra asıl konuya dönebiliriz. Tören başlamadan uyandım ve izlemeye başladım ama daha Neil Patrick Harris açılış şovundaki şarkıyı söylerken uyuyakalmışım :).
Törenin geri kalanını da ara ara uyuyup uyanarak izledim. Ama ya tavşan uykusu uyurken sesleri ayırt edip uyandım ya da tamamen şansım yaver gitti, merak ettiğim izlemek istediğim tüm kısımları yakalayabildim. Pazartesi günü de kaçırdığım kısımları izleyerek töreni tamamlamış oldum.
Kazananlar konusunda da şansım yaver gitti denebilir. Önemli tüm dallarda tahminlerim tuttu, ama şöyle ki bu tahminlerim biraz “bunlara verebilirler, keşke verseler.” şeklindeydi. Onlar yerine Boyhood ve American Sniper’ı tercih edebileceklerini düşünmüştüm, neyse ki öyle olmadı.
Neil Patrick Harris’i çok seviyorum ama töreni sunmak konusunda çok başarılı değil bence. Espiriler çok fena değildi, sevimliydi ama biraz vasattı yine de. Ellen DeGeneres’i hiç sevmem mesela ama o daha güzel sunmuştu. Sanırım metin yazarları ile ilgili olabilir, Ellen’ın programında da çalıştığı çok daha güçlü kendi ekibi var. Neil Patrick Harris’in Birdman’daki Micheal Keaton gibi donla sahneye çıkması enteresandı ama tabi ki bir Oscar selfiesi değildi :).
Espirilerden de iyi sayılabilecek olanlar John Travolta espirileri idi, en çok Benedict Cumberbatch’in çok güzel bir isim olduğu ve söylenişinin John Travolta’nın Ben Affleck demeye çalışırken çıkardığı sesle aynı olduğu espirisine güldüm. Bir de Oprah’a takılması aklımda kaldı. American Sniper’ın diğer tüm aday filmlerin toplamından daha fazla gişe yapmasına ve tabii ki Oprah’ın en zengin ünlülerden biri olmasına gönderme yaparak, diğer tüm aday filmlerin salonun sağ tarafı, American Sniper’ın ise Oprah olduğunu söylemesi komik ve akıllıca bir espiriydi. Bunlar haricinde sunum ile ilgili öne çıkan pek bir şey yoktu. Ödül kazanan kişiler ve konuşmaları ile de bol sosyal mesaj içerikli bir tören oldu.
Törenle ilgili benim için öne çıkan kısımlar şöyle:
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını Boyhood’daki anne Patricia Arquette aldı ve artık Amerika’da kadınların eşit maaş ve eşit haklara sahip olmasının zamanının geldiğini söyleyerek efsaneler arasında sayılacak bir konuşma yaptı. Böylece Obama’nın “Equal Pay” bildirisi de canlı yayında gündeme getirilmiş oldu. Patricia Arquette’in Oscar’ı alacağı zaten kesin gibiydi, çok sürpriz bir sonuç olmadı.
“To every woman who gave birth to every citizen and taxpayer of this nation, we have fought for everybody else’s equal rights,” she said. “It’s our time to have wage equality once and for all and equal rights for women in the United States of America.”
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü ise Whiplash’teki rolüyle J.K. Simmons’ın oldu. Whiplash’i izlemedim ama diğer adayların arasında Simmons’ın ödülü alacağına da kesin gözüyle bakılıyordu.
En İyi Animasyon dalında Lego Movie’nin aday gösterilmemesinden herkes gibi ben de hoşlanmamıştım. Hatta filmin yönetmenleri Phil Lord ve Christopher Miller’ın BAFTA ödüllerinde “Favori akademimiz sizsiniz.” demesine çok gülmüştüm :).
“You are our favorite Academy by far. You guys win the award for best Academy. This is the end of the awards road for us, so we can say whatever we want. There’s no one left to impress.”
Lego Movie Oscar’larda sadece En İyi Şarkı dalında adaydı, alamayacakları belliydi ama sahne performanslarını izledim ve bir AFOL olarak çok hoşuma gitti :).
En İyi Şarkı ödülü ise Selma’nın oldu. Common and John Legend’ın filmin şarkısı Glory ile performansları harikaydı. İnsanın tüylerini diken diken eden bir sahne kurgusu vardı, koronun köprüden yürüyüşü canlandırması ile sözler de birleşince çok etkileyici bir performans oldu. Özellikle
That’s why Rosa sat on the bus
That’s why we walk through Ferguson with our hands up
kısmı çok etkileyiciydi. (Şarkının sözlerinin tamamı için yazının en sonuna bakabilirsiniz.)
Ödül Common ve John Legend’ın resmi isimleri olan Lonnie Lynn ve John Stephens adına verildi, adaylarda da gerçek isimleri yazıyordu, ben farklı kişiler ödülü alacak sanmıştım, ikisini görünce şaşırdım . Teşekkür konuşmasında da Common filmde de geçen köprünün değişimin sembolü olduğu ve dünyanın her yerinde eşit hakların hayalini kuran insanları birleştirdiğinden bahsetti. John Legend ise siyah halkın hakları ile ilgili konuştu ve 50 yıl önce kazanılan haklara rağmen çabanın hala bitmediğini, şu an gözetim altında olan siyahların sayısının 1850 yılında köle olan siyahlardan daha çok olduğunu söyledi.
Common:
“First off, I’d like to thank God that lives in us all. Recently, John and I got to go to Selma and perform “Glory” on the same bridge that Dr. King and the people of the civil rights movement marched on 50 years ago. This bridge was once a landmark of a divided nation, but now is a symbol for change. The spirit of this bridge transcends race, gender, religion, sexual orientation, and social status. The spirit of this bridge connects the kid from the South side of Chicago, dreaming of a better life to those in France standing up for their freedom of expression to the people in Hong Kong protesting for democracy. This bridge was built on hope. Welded with compassion. And elevated by love for all human beings.”
Legend:
“Thank you. Nina Simone said it’s an artist’s duty to reflect the times in which we live. We wrote this song for a film that was based on events that were 50 years ago, but we say Selma is now, because the struggle for justice is right now. We know that the voting rights, the act that they fought for 50 years ago is being compromised right now in this country today. We know that right now the struggle for freedom and justice is real. We live in the most incarcerated country in the world. There are more black men under correctional control today than were under slavery in 1850. When people are marching with our song, we want to tell you that we are with you, we see you, we love you, and march on.”
En İyi Uyarlama Senaryo ödülünü The Imitation Game ile Graham Moore aldı. Aslında buna daha fazla şaşırdım. Adaylar arasında benim en beğendiğim The Imitation Game idi, ancak herkes çok sığ ve gereksiz biçimde kalabalık bir senaryo olduğu görüşündeydi. Kalbimden geçiyordu ama ödülü kazanabileceğini düşünmüyordum :). Gay kontenjanından yararlanıp Oscar’ı almış oldu ve tüm sevimliliğiyle ilham verici bir konuşma yaparak törenin başka bir sosyal mesajını iletmiş oldu.
Alan Turing’in böyle bir şansa hiç sahip olamadığını, kendisinin o an orada insanların karşısında sahnede olabildiğini ve bunun hiç adil olmadığını söyledi. 16 yaşında farklı hissettiği ve kendini acayip biri olarak gördüğü için intihar etmek istediğinden bahsetti, böyle hisseden herkesten de acayip ve farklı olarak kalmalarını istedi.
“So, here’s the thing: Alan Turing never got to stand on a stage like this and look out at all of these disconcertingly attractive faces and I do. And that’s the most unfair thing I think I’ve ever heard. So, in this brief time here, what I want to use it to do is to say this: When I was 16 years old, I tried to kill myself because I felt weird and I felt different and I felt like I did not belong. And now I’m standing here and, so, I would like for this moment to be for that kid out there who feels like she’s weird or she’s different or she doesn’t fit in anywhere. Yes, you do. I promise you do. You do. Stay weird. Stay different. And then when it’s your turn and you are standing on this stage, please pass the same message to the next person who comes along. Thank you so much.”
En İyi Erkek Oyuncu yine şaşırtmayan ama beni çok sevindiren bir biçimde Eddie Redmayne’ın oldu. The Theory of Everything’teki muhteşem Stephen Hawking rolüyle tüm ödülleri hak etmişti zaten. Konuşmasında da Hawking ailesine teşekkür etti. Eddie Redmayne ile ilgili en çok hoşuma giden şey sevimliliği ve alçakgönüllülüğü oldu. Favori olmasına rağmen ne Oscar, ne BAFTA, ne Golden Globe hiçbir ödül töreninin kırmızı halı seremonisinde burnu büyük laflar etmedi. Hatta Oscar’ı aldıktan sonra heykelciğe çok iyi bakacağını söyledi :).
“Oh, my God. Thank you. Thank you. Thank you to the Academy. I don’t think I’m capable of articulating quite how I feel right now. Please know this, I am fully aware that I am a lucky, lucky man. This Oscar—wow!—this Oscar, this belongs to all of those people around the world battling ALS. It belongs to one exceptional family: Stephen, Jane, Jonathan and the Hawking children. And I will be its custodian and I will promise you I will look after him. I will polish him. I will answer his beck and call. I will wait on him hand and foot. But I would not be here were it not for an extraordinary troupe of people. My staggering partner in crime, Felicity Jones. My ferocious and yet incredibly kind director, James Marsh. Working Title, Focus, Lisa and Anthony, Nina and my ingenious team of Dallas, Josh, Gene, Jason, Elan, Carl, Britney and Carrie and Pip. Now, finally, please, this is so extraordinary. I just want to thank my family and you, Hannah, my wife. I love you so much. We have a new fellow coming to share our apartment. Thank you.”
En İyi Kadın Oyuncu dalında kimin ödül aldığından çok benim dikkatimi Matthew McConaughey çekti :). Yine tüm karizması ile sahneye çıktı, hem cool hem sevimli olabilerek selam verdi ve kazananı açıkladı: Julianne Moore. Yine kazanması en olası adaydı. Konuşmasında ALS hastalarından bahsederek, soyutlanmamaları, hastalığa bir çare bulunabilmesi için göz önünde olmaları gerektiğinden bahsetti.
“I’m thrilled actually that we were able to hopefully shine a light on Alzheimer’s disease. So many people with this disease feel isolated and marginalized and one of the wonderful things about movies is it makes us feel seen and not alone. And people with Alzheimer’s deserve to be seen, so that we can find a cure.”
Adaylar arasında en sevdiğim filmlerden biri olan The Grand Budapest Hotel En İyi Kostüm, En İyi Makyaj ve Saç, Film Müziği ve Prodüksiyon dallarında olmak üzere dört ödül aldı. En İyi Kostüm ve En İyi Makyaj ve Saç ödülleri çok yerinde seçimlerdi. Filmin masalsı havasının yaratılmasında kostüm ve makyajın önemi çok büyüktü, çok absürd bir tasarım yapmadan filmin havasını yaratmayı başarmışlardı. Sırf Adrian Brody’nin o hali için bile Oscar’ı hak ediyorlardı.
En İyi Yabancı Film yine beni çok sevindiren bir biçimde Ida oldu. Adaylardan sadece Ida ve Leviathan’ı izlemiştim, ama Ida beni çok etkiledi. Sakinliği, konusu, hikayedeki detaylar, hiçbirşeyi insanın gözüne sokmaması ve bir kadının tercihlerini bu kadar yalın anlatabilmesi beni çok etkilemişti. Filmin yönetmeni Pawel Pawlikowski de ödülü alırken, siyah-beyaz ve sakin filmleri ile Oscar töreni gibi gürültülü bir ortamda bulunmalarının garipliğinden bahsetti.
“Aw, God. How did I get here? We made a film about—as you saw, black and white—about the need for silence and withdrawal from the world and contemplation. And here we are at this epicenter of noise and world attention. Fantastic, you know, life is full of surprises.
… And to my Polish friends who are in front of the TV. The crew who were in the trenches with us and who are totally drunk now. And you are fantastic, you are brilliant. You carried me through this film, and you are what I love about Poland: resilient, courageous, brave and funny. And you can take a drink.”
Gecenin kazananı ise Birdman oldu. Alejandro G. Iñárritu’nun eli kolu dopdolu dönmesine çok sevindim. En baba ödülleri aldılar ve bu adaylar arasında gerçekten hak etmişlerdi. Aldıkları ödüller:
En İyi Film
En İyi Görüntü Yönetmeni (Sinematografi)
En İyi Yönetmen
En İyi Orijinal Senaryo
Iñárritu’nun En İyi Yönetmen Oscar’ını alınca yaptığı konuşmayı çok beğendim. Aslında ödüllerin çok da anlamlı olmadığından bahseden, ödül almamanın bir filmi kötü ya da değersiz yapmayacağını, değerin zamanla belli olacağını söyledi. Gerçekten de çok sevdiğimiz ama Oscar adayı olup da kazanamayan bir çok film var. Hatta bazı örneklerde karşısında ödül alan filmi hatırlamıyoruz bile.
“Honestly, this is crazy in a way, talking about that little prick called ego. Ego loves competition, right? Because for someone to win, someone has to lose. But the paradox is that, you know, true art, true individual expression as all the work of these incredible fellow filmmakers, can’t be compared, can’t be labeled, can’t be defeat because they exist and our work only will be judged, as always, by time. So, I am very thankful, grateful, humbly honored by the Academy, which I thank for this incredible recognition. Which I have it here because the work of all the actors, all the producers.”
Yine de Iñárritu’nun geceye damga vuracak performansı En İyi Film ödülü ile oldu. Sean Penn’in “Who gave this son of a bitch a green card?” diyerek kazananı açıklaması gecenin önceden planlanmış unutulmayacak anlarından biriydi. Birçok kişi bunu çok sert ve ırkçı bulmuş, Amerika’da ırkçılık konuları çok hassas olduğu için haklı olabilirlerdi ancak bunu yapabilecek son kişi Sean Penn. Hem aktivist hem de Inaritu ile çok iyi arkadaşlar. Sean Penn’in verdiği pasla Inaritu konuşmasında göçmenlerden bahsetti ve böylece Obama’nın göçmenlik yasası ile ilgili çalışmalarının da tekrar gündeme gelmesini de sağlayacak bir kamu spotu daha tamamlanmış oldu. Ben Inaritu’nun konuşmasını sevdim, ayarlanmış gibi görünmemeyi başardı, ayrıca postasını da koydu. Konuşmasının sonunda bir gün göçmenlerin de daha önce kendileri de göçmen olarak Amerika’ya gelip bu büyük göçmen milletini kuranlar kadar saygı gösterilmesini diledi.
“I don’t want to talk. Oh, my God. They want me to talk because I am the worst English-speaking guy here. Maybe next year the government will inflict some immigration rules to the Academy. Two Mexicans in a row, that’s suspicious, I guess. I want to thank so many people that I forgot. Arnon, Brad Weston, again. I thank you very much for believing in this crazy idea. All the people that were behind this film was really heroes because the idea was really crazy. A script that started with a middle-aged man, interior dressing room, cross-legged, floating, can go anywhere and we are here. I don’t know how that happened but it happened. And, anyway, I just really want to thank everybody.
Finally I just want to take one second. I just want to take the opportunity. I want to dedicate this award for my fellow Mexicans. The ones who live in Mexico, I pray that we can find and build the government that we deserve. And the ones that live in this country who are part of the latest generation of immigrants in this country, I just pray that they can be treated with the same dignity and respect of the ones who came before and build this incredible immigrant nation. Thank you very much. “
Böylece kadın hakları (Obama’nın Equal Pay bildirisi), gayler, ALS, Alzheimer, göçmen yasası törende anılarak liste tamamlanmış oldu. Hem ödül alanlar hem de yapılan konuşmalar açısından güzel bir tören oldu bence. Bu sene sinir olup tüh be! dediğim hiçbir ödül olmadı en azından :).
Son olarak ise her sene vefat eden Hollywood çalışanlarının anıldığı In Memoriam videosunda Robbie Williams’ı görmek biraz içimi burktu. Sanki bu zamana kadar unutmuştum da orada görünce tekrar şaşırdım.
Törenin geri kalanını da ara ara uyuyup uyanarak izledim. Ama ya tavşan uykusu uyurken sesleri ayırt edip uyandım ya da tamamen şansım yaver gitti, merak ettiğim izlemek istediğim tüm kısımları yakalayabildim. Pazartesi günü de kaçırdığım kısımları izleyerek töreni tamamlamış oldum.
Kazananlar konusunda da şansım yaver gitti denebilir. Önemli tüm dallarda tahminlerim tuttu, ama şöyle ki bu tahminlerim biraz “bunlara verebilirler, keşke verseler.” şeklindeydi. Onlar yerine Boyhood ve American Sniper’ı tercih edebileceklerini düşünmüştüm, neyse ki öyle olmadı.
Neil Patrick Harris’i çok seviyorum ama töreni sunmak konusunda çok başarılı değil bence. Espiriler çok fena değildi, sevimliydi ama biraz vasattı yine de. Ellen DeGeneres’i hiç sevmem mesela ama o daha güzel sunmuştu. Sanırım metin yazarları ile ilgili olabilir, Ellen’ın programında da çalıştığı çok daha güçlü kendi ekibi var. Neil Patrick Harris’in Birdman’daki Micheal Keaton gibi donla sahneye çıkması enteresandı ama tabi ki bir Oscar selfiesi değildi :).
Espirilerden de iyi sayılabilecek olanlar John Travolta espirileri idi, en çok Benedict Cumberbatch’in çok güzel bir isim olduğu ve söylenişinin John Travolta’nın Ben Affleck demeye çalışırken çıkardığı sesle aynı olduğu espirisine güldüm. Bir de Oprah’a takılması aklımda kaldı. American Sniper’ın diğer tüm aday filmlerin toplamından daha fazla gişe yapmasına ve tabii ki Oprah’ın en zengin ünlülerden biri olmasına gönderme yaparak, diğer tüm aday filmlerin salonun sağ tarafı, American Sniper’ın ise Oprah olduğunu söylemesi komik ve akıllıca bir espiriydi. Bunlar haricinde sunum ile ilgili öne çıkan pek bir şey yoktu. Ödül kazanan kişiler ve konuşmaları ile de bol sosyal mesaj içerikli bir tören oldu.
Törenle ilgili benim için öne çıkan kısımlar şöyle:
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını Boyhood’daki anne Patricia Arquette aldı ve artık Amerika’da kadınların eşit maaş ve eşit haklara sahip olmasının zamanının geldiğini söyleyerek efsaneler arasında sayılacak bir konuşma yaptı. Böylece Obama’nın “Equal Pay” bildirisi de canlı yayında gündeme getirilmiş oldu. Patricia Arquette’in Oscar’ı alacağı zaten kesin gibiydi, çok sürpriz bir sonuç olmadı.
167 |
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü ise Whiplash’teki rolüyle J.K. Simmons’ın oldu. Whiplash’i izlemedim ama diğer adayların arasında Simmons’ın ödülü alacağına da kesin gözüyle bakılıyordu.
En İyi Animasyon dalında Lego Movie’nin aday gösterilmemesinden herkes gibi ben de hoşlanmamıştım. Hatta filmin yönetmenleri Phil Lord ve Christopher Miller’ın BAFTA ödüllerinde “Favori akademimiz sizsiniz.” demesine çok gülmüştüm :).
“You are our favorite Academy by far. You guys win the award for best Academy. This is the end of the awards road for us, so we can say whatever we want. There’s no one left to impress.”
450 |
En İyi Şarkı ödülü ise Selma’nın oldu. Common and John Legend’ın filmin şarkısı Glory ile performansları harikaydı. İnsanın tüylerini diken diken eden bir sahne kurgusu vardı, koronun köprüden yürüyüşü canlandırması ile sözler de birleşince çok etkileyici bir performans oldu. Özellikle
That’s why Rosa sat on the bus
That’s why we walk through Ferguson with our hands up
kısmı çok etkileyiciydi. (Şarkının sözlerinin tamamı için yazının en sonuna bakabilirsiniz.)
Ödül Common ve John Legend’ın resmi isimleri olan Lonnie Lynn ve John Stephens adına verildi, adaylarda da gerçek isimleri yazıyordu, ben farklı kişiler ödülü alacak sanmıştım, ikisini görünce şaşırdım . Teşekkür konuşmasında da Common filmde de geçen köprünün değişimin sembolü olduğu ve dünyanın her yerinde eşit hakların hayalini kuran insanları birleştirdiğinden bahsetti. John Legend ise siyah halkın hakları ile ilgili konuştu ve 50 yıl önce kazanılan haklara rağmen çabanın hala bitmediğini, şu an gözetim altında olan siyahların sayısının 1850 yılında köle olan siyahlardan daha çok olduğunu söyledi.
Common:
“First off, I’d like to thank God that lives in us all. Recently, John and I got to go to Selma and perform “Glory” on the same bridge that Dr. King and the people of the civil rights movement marched on 50 years ago. This bridge was once a landmark of a divided nation, but now is a symbol for change. The spirit of this bridge transcends race, gender, religion, sexual orientation, and social status. The spirit of this bridge connects the kid from the South side of Chicago, dreaming of a better life to those in France standing up for their freedom of expression to the people in Hong Kong protesting for democracy. This bridge was built on hope. Welded with compassion. And elevated by love for all human beings.”
Legend:
“Thank you. Nina Simone said it’s an artist’s duty to reflect the times in which we live. We wrote this song for a film that was based on events that were 50 years ago, but we say Selma is now, because the struggle for justice is right now. We know that the voting rights, the act that they fought for 50 years ago is being compromised right now in this country today. We know that right now the struggle for freedom and justice is real. We live in the most incarcerated country in the world. There are more black men under correctional control today than were under slavery in 1850. When people are marching with our song, we want to tell you that we are with you, we see you, we love you, and march on.”
En İyi Uyarlama Senaryo ödülünü The Imitation Game ile Graham Moore aldı. Aslında buna daha fazla şaşırdım. Adaylar arasında benim en beğendiğim The Imitation Game idi, ancak herkes çok sığ ve gereksiz biçimde kalabalık bir senaryo olduğu görüşündeydi. Kalbimden geçiyordu ama ödülü kazanabileceğini düşünmüyordum :). Gay kontenjanından yararlanıp Oscar’ı almış oldu ve tüm sevimliliğiyle ilham verici bir konuşma yaparak törenin başka bir sosyal mesajını iletmiş oldu.
Alan Turing’in böyle bir şansa hiç sahip olamadığını, kendisinin o an orada insanların karşısında sahnede olabildiğini ve bunun hiç adil olmadığını söyledi. 16 yaşında farklı hissettiği ve kendini acayip biri olarak gördüğü için intihar etmek istediğinden bahsetti, böyle hisseden herkesten de acayip ve farklı olarak kalmalarını istedi.
“So, here’s the thing: Alan Turing never got to stand on a stage like this and look out at all of these disconcertingly attractive faces and I do. And that’s the most unfair thing I think I’ve ever heard. So, in this brief time here, what I want to use it to do is to say this: When I was 16 years old, I tried to kill myself because I felt weird and I felt different and I felt like I did not belong. And now I’m standing here and, so, I would like for this moment to be for that kid out there who feels like she’s weird or she’s different or she doesn’t fit in anywhere. Yes, you do. I promise you do. You do. Stay weird. Stay different. And then when it’s your turn and you are standing on this stage, please pass the same message to the next person who comes along. Thank you so much.”
En İyi Erkek Oyuncu yine şaşırtmayan ama beni çok sevindiren bir biçimde Eddie Redmayne’ın oldu. The Theory of Everything’teki muhteşem Stephen Hawking rolüyle tüm ödülleri hak etmişti zaten. Konuşmasında da Hawking ailesine teşekkür etti. Eddie Redmayne ile ilgili en çok hoşuma giden şey sevimliliği ve alçakgönüllülüğü oldu. Favori olmasına rağmen ne Oscar, ne BAFTA, ne Golden Globe hiçbir ödül töreninin kırmızı halı seremonisinde burnu büyük laflar etmedi. Hatta Oscar’ı aldıktan sonra heykelciğe çok iyi bakacağını söyledi :).
“Oh, my God. Thank you. Thank you. Thank you to the Academy. I don’t think I’m capable of articulating quite how I feel right now. Please know this, I am fully aware that I am a lucky, lucky man. This Oscar—wow!—this Oscar, this belongs to all of those people around the world battling ALS. It belongs to one exceptional family: Stephen, Jane, Jonathan and the Hawking children. And I will be its custodian and I will promise you I will look after him. I will polish him. I will answer his beck and call. I will wait on him hand and foot. But I would not be here were it not for an extraordinary troupe of people. My staggering partner in crime, Felicity Jones. My ferocious and yet incredibly kind director, James Marsh. Working Title, Focus, Lisa and Anthony, Nina and my ingenious team of Dallas, Josh, Gene, Jason, Elan, Carl, Britney and Carrie and Pip. Now, finally, please, this is so extraordinary. I just want to thank my family and you, Hannah, my wife. I love you so much. We have a new fellow coming to share our apartment. Thank you.”
En İyi Kadın Oyuncu dalında kimin ödül aldığından çok benim dikkatimi Matthew McConaughey çekti :). Yine tüm karizması ile sahneye çıktı, hem cool hem sevimli olabilerek selam verdi ve kazananı açıkladı: Julianne Moore. Yine kazanması en olası adaydı. Konuşmasında ALS hastalarından bahsederek, soyutlanmamaları, hastalığa bir çare bulunabilmesi için göz önünde olmaları gerektiğinden bahsetti.
“I’m thrilled actually that we were able to hopefully shine a light on Alzheimer’s disease. So many people with this disease feel isolated and marginalized and one of the wonderful things about movies is it makes us feel seen and not alone. And people with Alzheimer’s deserve to be seen, so that we can find a cure.”
Adaylar arasında en sevdiğim filmlerden biri olan The Grand Budapest Hotel En İyi Kostüm, En İyi Makyaj ve Saç, Film Müziği ve Prodüksiyon dallarında olmak üzere dört ödül aldı. En İyi Kostüm ve En İyi Makyaj ve Saç ödülleri çok yerinde seçimlerdi. Filmin masalsı havasının yaratılmasında kostüm ve makyajın önemi çok büyüktü, çok absürd bir tasarım yapmadan filmin havasını yaratmayı başarmışlardı. Sırf Adrian Brody’nin o hali için bile Oscar’ı hak ediyorlardı.
En İyi Yabancı Film yine beni çok sevindiren bir biçimde Ida oldu. Adaylardan sadece Ida ve Leviathan’ı izlemiştim, ama Ida beni çok etkiledi. Sakinliği, konusu, hikayedeki detaylar, hiçbirşeyi insanın gözüne sokmaması ve bir kadının tercihlerini bu kadar yalın anlatabilmesi beni çok etkilemişti. Filmin yönetmeni Pawel Pawlikowski de ödülü alırken, siyah-beyaz ve sakin filmleri ile Oscar töreni gibi gürültülü bir ortamda bulunmalarının garipliğinden bahsetti.
“Aw, God. How did I get here? We made a film about—as you saw, black and white—about the need for silence and withdrawal from the world and contemplation. And here we are at this epicenter of noise and world attention. Fantastic, you know, life is full of surprises.
… And to my Polish friends who are in front of the TV. The crew who were in the trenches with us and who are totally drunk now. And you are fantastic, you are brilliant. You carried me through this film, and you are what I love about Poland: resilient, courageous, brave and funny. And you can take a drink.”
Gecenin kazananı ise Birdman oldu. Alejandro G. Iñárritu’nun eli kolu dopdolu dönmesine çok sevindim. En baba ödülleri aldılar ve bu adaylar arasında gerçekten hak etmişlerdi. Aldıkları ödüller:
En İyi Film
En İyi Görüntü Yönetmeni (Sinematografi)
En İyi Yönetmen
En İyi Orijinal Senaryo
Iñárritu’nun En İyi Yönetmen Oscar’ını alınca yaptığı konuşmayı çok beğendim. Aslında ödüllerin çok da anlamlı olmadığından bahseden, ödül almamanın bir filmi kötü ya da değersiz yapmayacağını, değerin zamanla belli olacağını söyledi. Gerçekten de çok sevdiğimiz ama Oscar adayı olup da kazanamayan bir çok film var. Hatta bazı örneklerde karşısında ödül alan filmi hatırlamıyoruz bile.
“Honestly, this is crazy in a way, talking about that little prick called ego. Ego loves competition, right? Because for someone to win, someone has to lose. But the paradox is that, you know, true art, true individual expression as all the work of these incredible fellow filmmakers, can’t be compared, can’t be labeled, can’t be defeat because they exist and our work only will be judged, as always, by time. So, I am very thankful, grateful, humbly honored by the Academy, which I thank for this incredible recognition. Which I have it here because the work of all the actors, all the producers.”
Yine de Iñárritu’nun geceye damga vuracak performansı En İyi Film ödülü ile oldu. Sean Penn’in “Who gave this son of a bitch a green card?” diyerek kazananı açıklaması gecenin önceden planlanmış unutulmayacak anlarından biriydi. Birçok kişi bunu çok sert ve ırkçı bulmuş, Amerika’da ırkçılık konuları çok hassas olduğu için haklı olabilirlerdi ancak bunu yapabilecek son kişi Sean Penn. Hem aktivist hem de Inaritu ile çok iyi arkadaşlar. Sean Penn’in verdiği pasla Inaritu konuşmasında göçmenlerden bahsetti ve böylece Obama’nın göçmenlik yasası ile ilgili çalışmalarının da tekrar gündeme gelmesini de sağlayacak bir kamu spotu daha tamamlanmış oldu. Ben Inaritu’nun konuşmasını sevdim, ayarlanmış gibi görünmemeyi başardı, ayrıca postasını da koydu. Konuşmasının sonunda bir gün göçmenlerin de daha önce kendileri de göçmen olarak Amerika’ya gelip bu büyük göçmen milletini kuranlar kadar saygı gösterilmesini diledi.
“I don’t want to talk. Oh, my God. They want me to talk because I am the worst English-speaking guy here. Maybe next year the government will inflict some immigration rules to the Academy. Two Mexicans in a row, that’s suspicious, I guess. I want to thank so many people that I forgot. Arnon, Brad Weston, again. I thank you very much for believing in this crazy idea. All the people that were behind this film was really heroes because the idea was really crazy. A script that started with a middle-aged man, interior dressing room, cross-legged, floating, can go anywhere and we are here. I don’t know how that happened but it happened. And, anyway, I just really want to thank everybody.
Finally I just want to take one second. I just want to take the opportunity. I want to dedicate this award for my fellow Mexicans. The ones who live in Mexico, I pray that we can find and build the government that we deserve. And the ones that live in this country who are part of the latest generation of immigrants in this country, I just pray that they can be treated with the same dignity and respect of the ones who came before and build this incredible immigrant nation. Thank you very much. “
Böylece kadın hakları (Obama’nın Equal Pay bildirisi), gayler, ALS, Alzheimer, göçmen yasası törende anılarak liste tamamlanmış oldu. Hem ödül alanlar hem de yapılan konuşmalar açısından güzel bir tören oldu bence. Bu sene sinir olup tüh be! dediğim hiçbir ödül olmadı en azından :).
Son olarak ise her sene vefat eden Hollywood çalışanlarının anıldığı In Memoriam videosunda Robbie Williams’ı görmek biraz içimi burktu. Sanki bu zamana kadar unutmuştum da orada görünce tekrar şaşırdım.